26 Aralık 2015 Cumartesi

2016 yılını zulme karşı direnişin büyütüldüğü kavga yılı yapmak için ileri!

2015 yılı faşist baskı ve zulmün doruğa çıktığı, faşist baskı-tutuklama ve katliamların sıradanlaştığı bir yıl oldu. Kısacası geride bıraktığımız yıl hemen herkesin itiraz edemeyeceği özelliği; son on yılların en ağır, en yaygın ve sistematik faşist baskı ve saldırılara sahne olmakla kalmayıp, sınıfsal çelişkilerin daha kapsamlı ve yıpratıcı çatışmaları da içerecek şekilde sertleşmesine gebe olmasıdır.

Kuşku yok ki bunun nedeni kimilerince sanıldığı üzere devlette “yönetim boşluğu” değildir. Başında Erdoğan’ın bulunduğu AKP iktidarı toplumsal mücadeleyi, en faşist militarist yöntemlerle, terör estirerek, uluslararası bir terör organizasyonu olan IŞİD, El Nusra, Ahrar-ül Şam şeriatçı çeteleriyle işbirliği içinde ve onları da Türkiye’nin çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan işçilerin, emekçilerin ve ilerici-demokrat ve devrimci kesimlerinin üzerine salarak sabote ediyor; politik toplu suikastlar ve toplu gözaltılar dahil faşist baskı, yasak ve terörle emekçi halkları sindirmeye, teslim almaya ve yaşamından bıkacak denli umutsuzluğa sürüklemeye çalışıyorlar.  Bu ayan beyan ortada duran gerçeklerdir, emekçi halklarımız yönelik topyekûn kirli savaş derinleştirilerek sürdürülüyor.

Başında hiç bir kural ve ilke tanımayan, kendi yasalarını bile hiçe sayan padişah sevdalısı Hitler taslağı Erdoğan diktatörün bulunduğu bir avuç yönetim erki, yeni palazlanmış ve saldırgan sermayenin temsilcisi aç göz ve zorba egemenliğini sürdürebilmek için bir faşist şeriatçı kesim, halklarımıza zulüm kusuyor Kürdistan’ın dört bir yanında Özel tim, Esedullah çeteleri kan ve zulüm kuruyor, ev ve sokak infazları artarak sürüyor.

Dahası,  Erdoğan’ın yönetim politikası mafya-kontrgerilla taktikleriyle uygulanıyor ve muazzam bir kirli propaganda tekeliyle binlerce yalan aynı gün-aynı saatlerde onlarca kanaldan, onlarca gazete ve on binlerce kapı kulu yandaş medya tarafından halkın üzerine boca ediliyor.

Faşist dinci despotik-militarist Erdoğan yönetimi, ülkenin yağmalanmasından edinilmiş olanıyla birlikte uluslararası kara para trafiği desteğinde rant (getirim) dağıtımıyla takviyelidir ve din tüccarlığından sabıkalı yönetici kastın, mali-siyasi çıkarlarına bağladığı burjuva, küçük burjuva, hayli genişçe orta kesim, küçümsenemez bir işçi-emekçi kitlesi ve iktidar çetelerine karşı çıkan kim varsa kanını akıtmayı inanç haline getirmiş sokak sivil faşist dinci çetelerin desteğine sahiptir.  Sadece bu da değil, ülkenin ve Ortadoğu-Kuzey Afrika bölgesinin sahne olduğu kitlesel katliamlarla iç içe sürecin tüm Batılı ve Doğulu büyük emperyalist güçlerinin çıkarlar çatışmasından, kendini pazarlayarak yararlanma rezilliğinin lanetli bir karşılığı da bulunuyor. ABD, Fransa ve Alman emperyalistlerinin ikiyüzlü politikaları, günümüzün en zalim ve kitle katliamlarından kaçınmayacak denli alçak yönetimlerine dayanacakları bir “sırt” oluşturuyor. Petrol ve doğal gaz kaynaklarına, zengin maden yatakları ve ‘değerli taş’ rezervlerine, ve olası en geniş pazarlara konma hayaliyle tutuşan emperyalistler, uşaklarından olabildiğince yararlanmak üzere halkların kanının akıtılmasına “resmi taziyeler”le destek çıkıyorlar. Suriye’yi kitlesel yıkım, katliam ve insan çölüne çevirenler el birliğiyle “mülteci paylaşımı” pazarlıkları üzerinden petro-krallara, sultanlara, diktatörlere destek vermekten geri durmuyorlar. Hollande, Merkel ve Stoltenberg’in Türk tiranı Erdoğan’ın sırtını sıvazlamalarıyla sözde liberal tekelci demokrasinin çirkef yüzü bir kez daha açığa çıkıyor. Emperyalistler ve işbirlikçi faşist gerici iktidarlar için demokratik özgürlük ve insan hakları değil, çıkarları söz konusudur ve her vesileyle dile gelen onlardır.

Emperyalist gerici kampın bu durumu, bize, sömürülen ve ezilenlerin, baskı altında ve haklarından yoksun tutulanların, sosyal hakları gasp edilip politik özgürlük taleplerine tank-top-TOMA-bombardıman uçaklarıyla yanıt verilenlerin en geniş, en kararlı, en mücadeleci ve örgütlü kitlesel hareketinin tek alternatif olduğunu gösteriyor.

Onlarca yıldır demokratik ulusal-demokratik hakları için direnen Kürt emekçileri başta olmak üzere halkın mücadele içindeki kesimlerinin, bütün kararlı tutumlarına ve boyun eğmez direnişlerine karşın, henüz bu iktidarı alaşağı edecek düzeyde örgütlü ve güçlü olmayışı, Erdoğan ve avenesinin başını çektiği faşist dinci yönetiminin önemli bir avantajını oluşturuyor. Bu avantajı onların ellerinden almak, açık ki emekçi kitlelerinin ancak daha geniş kesimlerinin birleşik örgütlü birliğine dayanan bir mücadelenin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Birikmiş ve birikmeye devam eden emekçi halk öfkesinin düzeyi dikkate alındığında, yaşamı ateşe atılarak denenen işçi ve emekçi kesimlerin “ kendi kendine konuşma” sınırlarını aşmaya yol alacakları bir döneme doğru gidildiği söylenebilir. Erdoğan ve avenesinin devlet teröründe ısrar etmelerinin nedeni bu olsa gerek.

Yine, bölgenin en demokratik ulusal-halkçı kalkışması olan Kürt direnişini boğmaya onca kararlı olmalarının nedeni sarsılan egemenliklerini yeniden tesis etme çabası buradadır. Ezilen, sömürülen faşist zulüm ve baskı altında tutulan emekçi halklarımızın zulme karşı uyanmış ve uyanış halindeki kesimlerinin önünü keserek onlarla geriden gelenlerin arasına duvar çekme politikasının onca gaddarca uygulanışının nedeni budur!

Alevileri, Kürtleri, HDP’yi, devrimcileri ve komünistleri “hedef alın!” talimatı yayımlayan orta çağcıl karanlığın temsilcisi faşist ölüm mangalarıyla kitlesel katliamları devreye sokmalarının nedeni, giderek büyüyen emekçi halk muhalefetidir.

Faşist terörle katlederek, ezerek, dağıtarak, korku salarak yönetmeye; iktidarlarını faşizmi pekiştirerek sürdürmeye çalışıyorlar. Coğrafyamızı ve Kürdistan’ı kana boğma politikalarının cani temsilcilerine ve halkların eli kanlı düşmanlarına bu fırsatı tanımamak için, sorunların ağırlığı altında ezilmeyen bir inanç ve kararlılıkla öne atılıp emekçi halklarımızın birleşik direnişini büyütmek gerekiyor. Buradan hareketle, 2016 yılını özgürlük yılı yapmak için devrimciler-demokratlar ve sosyalistleri zorlu mücadele bekliyor Bu mücadeleyi örüp geliştirmekle yükümlü olduğumuzu unutmayalım.
Halkın Birliği

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder