2015 yılı faşist baskı ve zulmün doruğa çıktığı, faşist
baskı-tutuklama ve katliamların sıradanlaştığı bir yıl oldu. Kısacası geride
bıraktığımız yıl hemen herkesin itiraz edemeyeceği özelliği; son on yılların en
ağır, en yaygın ve sistematik faşist baskı ve saldırılara sahne olmakla
kalmayıp, sınıfsal çelişkilerin daha kapsamlı ve yıpratıcı çatışmaları da
içerecek şekilde sertleşmesine gebe olmasıdır.
Kuşku yok ki bunun nedeni kimilerince sanıldığı üzere
devlette “yönetim boşluğu” değildir. Başında Erdoğan’ın bulunduğu AKP iktidarı
toplumsal mücadeleyi, en faşist militarist yöntemlerle, terör estirerek,
uluslararası bir terör organizasyonu olan IŞİD, El Nusra, Ahrar-ül Şam şeriatçı
çeteleriyle işbirliği içinde ve onları da Türkiye’nin çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan
işçilerin, emekçilerin ve ilerici-demokrat ve devrimci kesimlerinin üzerine
salarak sabote ediyor; politik toplu suikastlar ve toplu gözaltılar dahil
faşist baskı, yasak ve terörle emekçi halkları sindirmeye, teslim almaya ve
yaşamından bıkacak denli umutsuzluğa sürüklemeye çalışıyorlar. Bu ayan beyan ortada duran gerçeklerdir,
emekçi halklarımız yönelik topyekûn kirli savaş derinleştirilerek sürdürülüyor.
Başında hiç bir kural ve ilke tanımayan, kendi yasalarını
bile hiçe sayan padişah sevdalısı Hitler taslağı Erdoğan diktatörün bulunduğu
bir avuç yönetim erki, yeni palazlanmış ve saldırgan sermayenin temsilcisi aç
göz ve zorba egemenliğini sürdürebilmek için bir faşist şeriatçı kesim,
halklarımıza zulüm kusuyor Kürdistan’ın dört bir yanında Özel tim, Esedullah
çeteleri kan ve zulüm kuruyor, ev ve sokak infazları artarak sürüyor.
Dahası, Erdoğan’ın
yönetim politikası mafya-kontrgerilla taktikleriyle uygulanıyor ve muazzam bir
kirli propaganda tekeliyle binlerce yalan aynı gün-aynı saatlerde onlarca
kanaldan, onlarca gazete ve on binlerce kapı kulu yandaş medya tarafından
halkın üzerine boca ediliyor.
Faşist dinci despotik-militarist Erdoğan yönetimi,
ülkenin yağmalanmasından edinilmiş olanıyla birlikte uluslararası kara para
trafiği desteğinde rant (getirim) dağıtımıyla
takviyelidir ve din tüccarlığından sabıkalı yönetici kastın, mali-siyasi
çıkarlarına bağladığı burjuva, küçük burjuva, hayli genişçe orta kesim,
küçümsenemez bir işçi-emekçi kitlesi ve iktidar çetelerine karşı çıkan kim
varsa kanını akıtmayı inanç haline getirmiş sokak sivil faşist dinci çetelerin
desteğine sahiptir. Sadece bu da değil,
ülkenin ve Ortadoğu-Kuzey Afrika bölgesinin sahne olduğu kitlesel katliamlarla
iç içe sürecin tüm Batılı ve Doğulu büyük emperyalist güçlerinin çıkarlar
çatışmasından, kendini pazarlayarak yararlanma rezilliğinin lanetli bir
karşılığı da bulunuyor. ABD, Fransa ve Alman emperyalistlerinin ikiyüzlü
politikaları, günümüzün en zalim ve kitle katliamlarından kaçınmayacak denli
alçak yönetimlerine dayanacakları bir “sırt” oluşturuyor. Petrol ve doğal gaz
kaynaklarına, zengin maden yatakları ve ‘değerli taş’ rezervlerine, ve olası en
geniş pazarlara konma hayaliyle tutuşan emperyalistler, uşaklarından
olabildiğince yararlanmak üzere halkların kanının akıtılmasına “resmi
taziyeler”le destek çıkıyorlar. Suriye’yi kitlesel yıkım, katliam ve insan
çölüne çevirenler el birliğiyle “mülteci paylaşımı” pazarlıkları üzerinden
petro-krallara, sultanlara, diktatörlere destek vermekten geri durmuyorlar.
Hollande, Merkel ve Stoltenberg’in Türk tiranı Erdoğan’ın sırtını
sıvazlamalarıyla sözde liberal tekelci demokrasinin çirkef yüzü bir kez daha
açığa çıkıyor. Emperyalistler ve işbirlikçi faşist gerici iktidarlar için
demokratik özgürlük ve insan hakları değil, çıkarları söz konusudur ve her
vesileyle dile gelen onlardır.
Emperyalist gerici kampın bu durumu, bize, sömürülen ve
ezilenlerin, baskı altında ve haklarından yoksun tutulanların, sosyal hakları
gasp edilip politik özgürlük taleplerine tank-top-TOMA-bombardıman uçaklarıyla
yanıt verilenlerin en geniş, en kararlı, en mücadeleci ve örgütlü kitlesel
hareketinin tek alternatif olduğunu gösteriyor.
Onlarca yıldır demokratik ulusal-demokratik hakları için
direnen Kürt emekçileri başta olmak üzere halkın mücadele içindeki kesimlerinin,
bütün kararlı tutumlarına ve boyun eğmez direnişlerine karşın, henüz bu
iktidarı alaşağı edecek düzeyde örgütlü ve güçlü olmayışı, Erdoğan ve
avenesinin başını çektiği faşist dinci yönetiminin önemli bir avantajını
oluşturuyor. Bu avantajı onların ellerinden almak, açık ki emekçi kitlelerinin
ancak daha geniş kesimlerinin birleşik örgütlü birliğine dayanan bir
mücadelenin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Birikmiş ve birikmeye devam
eden emekçi halk öfkesinin düzeyi dikkate alındığında, yaşamı ateşe atılarak
denenen işçi ve emekçi kesimlerin “ kendi kendine konuşma” sınırlarını aşmaya
yol alacakları bir döneme doğru gidildiği söylenebilir. Erdoğan ve avenesinin
devlet teröründe ısrar etmelerinin nedeni bu olsa gerek.
Yine, bölgenin en demokratik ulusal-halkçı kalkışması
olan Kürt direnişini boğmaya onca kararlı olmalarının nedeni sarsılan
egemenliklerini yeniden tesis etme çabası buradadır. Ezilen, sömürülen faşist
zulüm ve baskı altında tutulan emekçi halklarımızın zulme karşı uyanmış ve
uyanış halindeki kesimlerinin önünü keserek onlarla geriden gelenlerin arasına
duvar çekme politikasının onca gaddarca uygulanışının nedeni budur!
Alevileri, Kürtleri, HDP’yi, devrimcileri ve komünistleri
“hedef alın!” talimatı yayımlayan orta çağcıl karanlığın temsilcisi faşist ölüm
mangalarıyla kitlesel katliamları devreye sokmalarının nedeni, giderek büyüyen
emekçi halk muhalefetidir.
Faşist terörle katlederek, ezerek, dağıtarak, korku
salarak yönetmeye; iktidarlarını faşizmi pekiştirerek sürdürmeye çalışıyorlar. Coğrafyamızı
ve Kürdistan’ı kana boğma politikalarının cani temsilcilerine ve halkların eli
kanlı düşmanlarına bu fırsatı tanımamak için, sorunların ağırlığı altında
ezilmeyen bir inanç ve kararlılıkla öne atılıp emekçi halklarımızın birleşik
direnişini büyütmek gerekiyor. Buradan hareketle, 2016 yılını özgürlük yılı
yapmak için devrimciler-demokratlar ve sosyalistleri zorlu mücadele bekliyor Bu
mücadeleyi örüp geliştirmekle yükümlü olduğumuzu unutmayalım.
Halkın Birliği

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder