31 Aralık 2015 Perşembe

Yolu yok yeni yılda sömürü ve zulüm yere çalınacaktır...

Tramvaylarda duyar, sokaklarda, otobüs durakları da, pasajlarda, alış veriş merkezleri de duyar.  Evlerin gözleri, kapıların kulakları, koltukların altıncı hisleri, yatakların kokuları da duyar.

Her şey duyar, bir tek o şeylerin içinde şaşırmayı bile unutmuş insan bedeni duymaz.

Beden, tüm kokular, gürültüler, onarımlar içinde deviniminin öz yıkımıyla diler ancak. Hissizleşmesine, nerede durduğunu bilmemesine, hunharca elinde taşıdığı paketlere aldırış etmeden diler. Tüm iyi dilekler bedene çarpar. Üzerinde acı tutmamaya ant içmiş beden, sesinin “bu ne kadar?” sorusunun bilmecesi cevabıyla kendine bir fiyat biçer. Üstünde duracak olan, onun “o kadarlık” dilekleridir yalnızca. Bir çığlığa kalır her şey gece on ikide, mutluluk çığlıkları atan çılgın “duyar”lılar değildir onlar. Tahammülün sınırlarında, acının en müsterih anında, tarihin yıkıntılarıyla parça parça olmuş; tüm ölümleri, zulümleri ve yoksullukları üzerine almış bir meleğin çığlığıdır. Sizin iyi dilek melekleriniz, bu yıl da bedenlerinizi terk edecektir. Çünkü “insanlık” için çığlık atma görevi iyi dilek meleklerine kalmıştır. Hızın içinde bütün duyarlılıklarına bir dilek fiyatı biçen beden, fark etmeden iyi dilek meleklerini ölüme yollamıştır. Utanmaz beden, arsız isteklerini ve iyi niyet dileklerini her yıl öldürmeyi ihmal etmez. Bir mikrofon uzatılır konuşmayı bilen bedene, “Bu yıldan ne istiyorsunuz?” Diye. Tikel oluşundan bihaber beden, insanlığa armağan ettiğini düşündüğü miskin gülümsemesiyle dem vurur ancak; barıştan da, ailesinin huzurundan da, milli piyango biletlerinden de…

Bedenin dilekleri, dünyaya emek verenler için bir utançtır ancak… İkiyüzlü beden ise, utanmaya da bir fiyat biçer “para çıkarsa şu kadarını ihtiyacı olanlara vereceğim” diyerek… Bu yılda ölmek isteyenlere, bu yılda hastalananlara ve tedavi olamayanlara, bu yılda patronundan parasını alamayanlara, bu yılda sokakta donarak kalanlara, bu yılda gözlerini kayıp ölülerine diken; parçalanan, parçalandıkça acı çeken gövdesine isimler veren, başka bedenlerin yükünü, onların dileklerini, onların “aşk” yalvarışlarını, onların “mutluluk” besmelelerini, onların doğadan bir hayli uzak salonlarını, onların vedalaşmaktan korkan sarsak sarılmalarını yüklenir yüklenir…

Ve bir türlü “milli” piyango bileti gece on ikide kapıyı çalmaz… Eşyalar duyar, tramvaylar duyar, otobüs durakları duyar. Bir meleğin sesi yükselir, öyle bir çığlık atar ki… On ikide yükselen sevinç çığlıklarından sanır herkes o çığlığı, oysa o dileklerin isyanıdır.

Bu gece on ikide soğuk bir duş alın. Bedeninizi yoklayın; kollarınızı, bacaklarınızı, yüzünüzün çizgilerini yoklayın. Soğuk bir duş alın, nasıl olduğunuzu sorun kendinize.

Boş verin dilekleri, çünkü siz meleklerden bu yükü almadığınız sürece, onlar başka görevler yapacak… Kulağınızı biraz kabartın yıla girerken, o sesi duyarsınız belki.

Herkese sömürüsüz ve zulümüz yeni yıllar.

Tayyip nihayet itiraf etti: "Hitler Almanyası'nda da üniter başkanlık sistemi var”

Erdoğan Suudi Arabistan ziyareti dönüşünde açıklamalarda bulundu.

Erdoğan, "Suudi Arabistan'da ticari ilişkiler ile terörle mücadeleyi değerlendirdik. Önemli işbirliklerine dair görüşmelerde bulunduk" dedi.

Yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak "Arama konferansını halkla yapabiliriz. Bir nevi kamuoyu araştırması diyebiliriz" diyen Erdoğan, "Arama Konferansı, toplumsal mutabakatın sağlandığı bir Anayasa oluşturulmasına çok yardımcı olacaktır" ifadelerini kullandı.


'HİTLER ALMANYASI'NDA DA BAŞKANLIK VAR'
Erdoğan, başkanlık sistemi ile ilgili olarak da "Şu anda gelişmiş ülkelerin kahir ekseriyetinde bu sistemi, partili başkan olduğunu görüyoruz. Bizler de Beştepe'de bu alanda konuşacak akademisyen, medya dünyasından kimler varsa hepsini dinleme fırsatı bulacağız" değerlendirmesini yaptı.

"Üniter sistemli başkanlık baktığımızda var. Hitler Almanyası'na baktığımızda da bunu görürsünüz. Başka ülkelerde de görürsünüz" ifadelerini kullanan Erdoğan, "Yeter ki bütün mesele başkanlık sisteminin uygulamasında halkını rahatsız eden bir yapısı olmasın. Şu anda da 'Başkanlık sistemleri de A’dan Z’ye pirüpaktır' diyemeyiz ama diğerlerine kıyasla baktığımız zaman parlamenter demokrasiye göre onların çok daha başarılı olduğunu görüyoruz. Gelişmiş ülkelerin kahir ekseriyetinde başkanlık sistemini olduğunu görüyoruz. ABD’deki partili başkanlık sistemidir" dedi.

30 Aralık 2015 Çarşamba

Komünist kadrolar dürüst, açık ve feda ruhu içinde olmalıdır

Komünist kadro bilinçlidir, kendini sürekli geliştirir, kendini yeniler, düzeni iyi kavrar, dönemini iyi izler, düşmanı iyi takip eder, görevlerini çalışmalarını sürekli gözde geçirir ve bunları yaparken gerçekten samimidir, dürüsttür, açıktır.

Komünist kadro, stratejik ve taktiksel hedefleri iyi belirleyen, dönemin hedeflerini iyi koyandır. Stratejik hedefler konur fakat stratejik hedeflere ulaşmak ve başarılı olmak günlük pratikle, günlük çalışmayla başarılabilir. Günlük mücadeleyi boşlayan, günlük mücadelesini stratejik hedeflere bağlayamayan başarılı olamaz. Tabii ki günlük başarı belli bir taktik plana, stratejik bir hedefe bağlanmak zorundadır.

Bir parti kadrosunun bir kitle önderi olarak saygınlığı ve etkisi, işinde, toplumsal yaşamında, yaşama biçiminde örnek olmasıyla doğru orantılıdır. Bir kadronun saygınlığını, kendini beğenmişlik, duygusuzluk, insanlara karşı biçimsel ve bürokratik bir tavır takınmak kadar hiç bir şey tahrip edemez. Bir komünist kadro yüksek karakterli, ahlakça saf bir insan olmalıdır. Parti ondan komünist ahlak ilkelerine uyması ve toplumun çıkarlarını kendi dar bireysel çıkarlarının üzerinde tutmasını ister.

Bir komünist kadronun partililik duygusu, ideolojik inancı, parti davasına kendisini adaması, güçlüklerle mücadelesinde ve onların üstesinden gelme yeteneğinde denenir. İnsanlar bir parti üyesini halka karşı biçimsel, bürokratik, duygusuz ve ham davranışlarla mücadelesinin sağlamlığıyla, söz ve eyleminin birbirine uygunluğu ile ölçer.

Bir komünist kadronun partili olma özellikleri, doğuştan gelme nitelikler değildir. Bu nitelikler kolektifin de, parti örgütünde çalışma tarzı ve Marksist - Leninist ölçüleri gözetmesiyle kazandığı bir dizi deneyim sonucunda edinilir. Birbirleriyle kaynaşmışlık, yoldaşça yardım, kişisel sorumluluk, ilkelere uyma, bütün bunlar bir politik savaşçının etkin bir militanın normal özellikleri olmalıdır.

Bir kadro açısından, yaşamını, mücadeleye, harekete bağlı olan kesim ve özel kişisel yaşam olarak ikiye ayıran kötü bir komünisttir. Hayatı bir bütün olarak algılaması gereken gerçek bir komünist böyle bir ayrım yapmaz, yapmamalıdır da.

Sonuç olarak; örgütlü olma bilincine sahip kadrolar, militanlar olmadan günü ve geleceği kazanmak mümkün değildir.

Haydi kavgayı büyütmek için mücadeleye!

Karayılan: Kürt halkı, devletin barış istemediğini anladı

KCK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, "Halkımız şunu anladı: Bu devlet çözüm istemiyor. Çözüm konusunda bugüne kadar söyledikleri doğru değil. Zihniyetlerinde Kürt halkının haklarını tanıma yoktur" dedi.

Karayılan, Newroz TV'ye verdiği mülakatta, "2016 yılının Kürtler açısından başarı yılı olacağını" söyledi.

Karayılan şöyle konuştu:

"Kürt halkı artık kimliksiz, statüsüz, köle gibi bir yaşamı kabul etmiyor. Bakurê Kurdistan'da şimdi çok tarihi bir direniş var. Başkan Apo, çok büyük bir hassasiyetle bu meselenin barışçıl yollarla çözülmesini istiyordu. Erdoğan elinin tersiyle bunların hepsini yok saydı. Bunun üzerine, bize karşı savaş açtılar. Saldırı başlattılar. Bir gecede başta Medya Savunma Alanları olmak üzere tüm bölgelerimize yönelik uçaklarla bombardımanlar yaptılar."

"Sorun buradan doğdu" diyen Karayılan, "Halkımız şunu anladı: Bu devlet çözüm istemiyor. Çözüm konusunda bugüne kadar söyledikleri doğru değil. Zihniyetlerinde Kürt halkının haklarını tanıma yoktur" ifadelerini kullandı.

Karayılan şöyle konuştu:

"İlkin, Kürt gençleri artık bu zulmü kabul etmediklerini söylediler ve hendek kazdılar, direndiler. Hendeklerin, insanlık tarihinde de savunma amaçlı olduğu biliniyor. Hendek bir saldırı biçimi değildir. Türk devleti artık sadece gerilla ile değil, Kürt gençleri, kadınları, kimlik sahibi olmak isteyen tüm Kürtlerle savaşıyor. Bu nedenle geniş bir savaş dağdan ovaya ve şehirlere indi. Şimdi savaş hem dağda, hem ovada, hem de kentlerde var."

Karayılan, "Bu açık bir şekilde iç savaştır. Çok kapsamlı bir savaştır. Türk medyası, bunun üzerini örtmek istiyor ve kendi kayıplarını da gizliyor" diye kaydetti.

Karayılan, şöyle devam etti:

"Kürt halkı Türk halkıyla birlikte yaşamak istiyor ama herkes bilmeli ki bu son çabadır. Eğer bu şartlarda Türk devleti bir kez daha kabul etmez ve ille de 'siz Türk olacaksınız' derse, tek vatan, tek millet, tek devlet ve tek dil dayatırsa, bu kabul edilemez. Biz kabul etmiyoruz. Çünkü biz farklıyız, biz Kürdüz. Biz Türk değiliz. Her şeyimizin yasaklanmasını, kültürümüz, varlığımız ve hakikatimizin ayaklar altına alınmasını kabul etmeyiz."

Karayılan, "Eğer yapmazsa, kendi çözümlerimizi ararız. Eğer Önder Apo zindanda kalırsa, Kürt dili yasak olursa, Türk cezaevlerinde bu kadar Kürt militan ve genç varsa, biz Türkiye ile nasıl yaşayalım" dedi.

2016 yılının yeni bir yıl olacağını söyleyen Karayılan, bu konuda da şunları söyledi:

"Bölgesel konjonktür artık başarı elde edeceğimizi gösteriyor. Bakur'da devam eden direniş koşulları da başarılı olacağımızı gösteriyor. Önümüzdeki dönem yeni bir dönemdir. Olağanüstüdür. Bunu bilmemiz gerekiyor. Eğer biz öncüler, doğru bir öncülük yaparsak, görevlerimize sahip çıkarsak, artık Kürt halkı bu dönemde başarı kazanacak, özgür olacaktır. Bunun koşulları vardır."

106 aydın Diyarbakır’da: Savaş kararınız kardeşliği yıkıyor; farkında mıyız?

Barış Grubu, bir süredir yoğun çatışma, ölüm ve yaralanmaların yaşandığı Diyarbakır’da buluştu.

Aralarında sanatçı, siyasetçi, akademisyen ve aktivistlerden oluşan 106 kişilik Barış Grubu, bir süredir yoğun çatışma, ölüm ve yaralanmaların yaşandığı Diyarbakır’da buluştu.

Sümerpark’ta düzenlenen basın toplantısına öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi, 2007'de suikasta uğrayan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, Prof. Baskın Oran, T24 yazarı Oya Baydar, oyuncular Lale Mansur, Orhan Alkaya ve sanatçılar Zeynep Tanbay, ve Ferhat Tunç’un da bulunduğu 106 aydın katıldı. "Aslolan Hayattır - Silahlar Sussun, Zulüm Dursun, Barışı Konuşalım" yazılı pankartın önünde toplantının açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi konuklara “Hoş geldiniz” derken, Hrant Dink'in eşi Rakel Dink de "Hoş bulduk kardeşim yalnız değilsin demeye geldik" ifadesini kullandı.

Rakel Dink: Toprak kana doymaz
Daha sonra kısa bir konuşma yapan Rakel Dink, “Toprak kana doymaz, yeter demeye geldik her tarafa sesleniyoruz: Bunca acı yeter” dedi. Dink’in ardından söz alan Sur’un Savaş Mahallesi Muhtarı Ahmet Şen ve Ziya Gökaalp Mahallesi Muhtarı Muhsin Sanay, olaylar nedeniyle 24 bin kişinin göç ettiğini söyledi. Ahmet Şen, “Türk kardeşlerimiz neden suskun? Bu işin varacağı nokta bir iç savaş. Meclis acilen el atmalı” diye konuştu.

Sevgi Anıtı yürüyüşüne izin verilmedi
Basın toplantısından sonra Balıkçılarbaşı semtindeki Sevgi Anıtı’na yürümek isteyen aydınlara polis “Çatışma devam ediyor. Güvenlik yok” diyerek izin vermedi. Bunun üzerine aydınlar Gazi Caddesi girişinde basın açıklaması yaptı. Çağrı metnini okuyan sanatçı Lale Mansur, “Diyarbakır’dan bütün Türkiye’ye sesleniyoruz; koşar adım iç savaşa gidiyoruz, farkında mıyız? Vatanın bölünmesinden kaygı duyanlara sesleniyoruz: Vatan bölünüyor, yürekler bölünüyor, farkında mıyız? Savaş kararı alanlara sesleniyoruz; kan-ölüm-yıkım üzerine iktidar kurulmaz. Bir durun, bir görün, bir anlayın; savaş kararınız kurşun olup, bomba olup, ateş olup insanları öldürüyor, doğayı, tarihi, kültürleri, insanlık mirasını, dostluğu, kardeşliği yıkıyor; farkında mıyız? Ortak vicdanı temsilen sesimizi duyurmak için buradayız: Eller tetikten çekilsin, silahlar susturulsun, ölmeye, öldürmeye son verisin. Acilen çözüm masasına dönülsün, Meclis de sürece dahil edilsin, demokratik ortamda oturup konuşulsun. Aslolan ölüm değil hayattır; aslolan insandır, insanın özgürlüğü, insanın mutluluğudur. Artık yeter! Çocuklarımızı kurban etmeyin, bizleri kurban etmeyin; geleceğimizi, bin yıllık kardeşliğimizi kurban etmeyin. Yarın çok geç olacak, farkında mısınız?”

Aynı çağrı metninin Kürtçesini sanatçı Rojda Şenses okudu. Aydınlar açıklamanın ardından Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Diyarbakır Barosu’nu ziyaret etti.

Rusya: Türkiye’ye IŞİD petrolü taşıyan 20 tankeri vurduk

Rusya, Suriye’den Türkiye’ye IŞİD’e ait petrol taşındığını iddia ettiği tankerlerin vurularak imha edildiğini açıkladı.

Sputnik’in haberine göre Rus savunma bakanlığının açıklamasında savaş uçaklarının ‘Türkiye’ye kaçak petrol götüren 20 petrol tankeri’ni Suriye’nin İdlib kenti yakınında hedef aldığı belirtildi.

Ayrıca, Deyr ez Zor ve Halep’te de ‘teröristlerin kontrolünde olan altı petrol rafinerisinin hava saldırılarında imha edildiği’ aktarıldı.

Savunma Bakanı Yardımcısı Anatoli Antonov, bu ay başında yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ailesinin IŞİD petrolü ticaretiyle doğrudan bağlantılı olduğunu iddia etmişti.

Sen misin Roboski’yi unutmayan! Kocaeli’de 28 öğrenci dövülerek gözaltına alındı

Kocaeli Üniversitesi’nde, TSK’ya ait savaş uçaklarının Roboski’de 34 sivili bombalayarak katletmesinin dördüncü yıl dönümü nedeniyle anma eylemi yapmak isteyenlere izin vermeyen polis, 28 öğrenciyi darp ederek gözaltına aldı.

DHA’nın haberine göre Umuttepe yerleşkesindeki sosyal tesislerin önünde toplanan ve ‘Roboski’nin hesabı sorulsun’ sloganı atan yaklaşık 100 öğrenciye, karşıt görüşlü olduğu belirtilen bir grup tepki gösterdi.

Bu grubu yerleşkeden uzaklaştıran özel güvenlik ve polis, öğrencilerden eylemi sonlandırmalarını istedi. Bu talebe olumsuz yanıt veren öğrenciler polis saldırısıyla karşılaştı. Olayda 28 öğrenci dövülerek gözaltına alındı.

Kaç-Ak Saray’dan yargıya talimat belgesi

Asgari ücretin 1.300 TL olmasına ilişkin dün gece meclis genel kurulunda yapılan görüşmelerde söz alarak “saraydan yargıya talimat” iddiasını dile getiren CHP’li Mahmut Tanal, Haberdar’a konuştu.

Haberdar’dan Arzu Yıldız‘ın haberine göre; Tanal, Ankara C.Başsavcılığına gönderilen “gizli” ibareli suç duyurusunun Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğince gönderildiğini ifade ederek, “Genel sekreterliğin böyle bir görevi yok. Cumhurbaşkanının vekili değil, yargıya talimat veremez” dedi.

Tanal, şunları söyledi:

“Öncelikle belge gizli ibareli gönderiliyor, şikayet dilekçesi “gizli” olamaz. Diğer yandan, şikayetleri Cumhurbaşkanının kendisi ya da avukatı yapmalı, Genel sekreterlik değil. Genel sekreterliğin böyle bir görevi yok, şikayette bulunamaz. Diğer yandan, ‘işlem yapın sonucunu bildirin’ deniliyor, yargıya talimat veriyor. Sonucun bildirilmesi isteniyor, savcı talimat sonrası harekete geçip, ifade alıyor, soruşturma yapıyor. Muhtemelen talimat belgesinde olduğu gibi de sonucu bildiriyor.

Belgede, “gereğini arz ederim” ifadesi de yer alıyor, bu üst makamlarla yazışmalarda kullanılan bir üsluptur. Belge yargıya talimatının belgesidir. Türkiye’de soruşturmaların davaların nasıl yürütüldüğünün de kanıtıdır.”

İşte o belge:

Cizre’de yaralıyı kurtarmak isteyen sağlık görevlisi başından vurularak öldürüldü

Aziz Yural, ayağından yaralanan bir kadını kurtarmak istediği sırada hedef alındı.

DİHA’nın haberine göre kadını da Yural’ı da özel harekat polisleri vurdu. Haberde Yural’ın sokaktaki cenazesinin hala alınamadığı belirtildi.

İki çocuk babası Yural, Cizre Devlet Hastanesi çalışanıydı.

Aziz Yural’la birlikte sadece Cizre’de, 14 Aralık’tan bugüne dek öldürülenlerin sayısı da 25’e ulaştı.

Aleviler: 'Çocuklar ölmesin' diye açlık grevindeyiz

Alevilerin en kitlesel örgütü Alevi Bektaşi Federasyonu'nun (ABF) öncülüğünde aralarında Demokratik Alevi Derneği (DAD) ve Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı'nın (HBVAKV) da aralarında bulunduğu Alevi kurum temsilcileri, Sokağa çıkma yasakları adı altında devam eden saldırılar ve sivil ölümlerine karşı 3 günlük açlık grevine başladı. Alevi kurum temsilcileri açlık grevinin 3 gün boyunca süreceği ABF Genel Merkezi'nde konuya ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya, Ankara Demokratik Alevi Derneği (ADAD) Eş Başkanı Murat Işık ve Divriği Kültür Derneği Başkanı Metin Aktan ile Alevi kurum temsilcileri katıldı.

Açıklamanın yapıldığı yere üzerinde Alevi mitolojisinde kutsal sayılan "Turna Kuşu" ile barışın simgesi zeytin dalı fotoğrafının olduğu "Savaşlara hayır, çocuklar ölmesin" yazılı pankart asıldı. Ayrıca, saldırılarda yaşamını yitiren çocukların fotoğrafları da asıldı.

'ÇOCUKLAR ÖLMESİN' DİYE…
Daha sonra açlık grevine ilişkin ABF Genel Başkanı Baki Düzgün açıklama yaptı. Açlık grevi başlatmalarının amacının artık çocukların, kadınların ölmemesi olduğunu belirten Düzgün, "Ne Kürt ne de Türk çocukları ölsün istemiyoruz. Alevi toplumunun doğasında savaşlara, insan ölümlerine karşı olmak vardır. 'Savaşlara hayır, çocuklar ölmesin' şiarımızın da temelinde Alevi inancında çocukların masun, pak ve kutsal sayılması vardır" diye konuştu.

'ALEVİLERİN KUTSALLARINA SALDIRIYORLAR'
Bölgede devam eden savaşta Alevilerin değerlerine yönelikte saldırıların olduğunu aktaran Düzgün, şunları ifade etti: "Cizre, Silvan, Nusaybin, Dargeçit, Sur ve daha birçok Kürt yerleşimlerinde sivillere bedel ödetmenin de hiçbir vicdan ve adalete sığmayacağını söylüyoruz. Dersim'de Varto'da bizim kutsallarımız olan inanç merkezlerimize, ziyaretlerimize, mezarlarımıza yapılan saldırılar ve temsili Hz. Ali resminin yerlerde sürünmesi biz aleviler için züldür."

‘HER KİMLİK VE İNANÇTAN KARDEŞLERİMİZE SESLENİYORUZ’
Düzgün, şöyle devam etti: "Biz Aleviler Kürt halkının yaşadıklarını kendi acılı tarihimizden, Osmanlı'da bize uygulanan politikalardan dolayı iyi biliriz. Biz Aleviler tüm Türkiye'ye sesleniyoruz; bu memleket artık savaşa doydu. Artık çocuklarımızın ölmediği bir yönetim tarzına ihtiyacı var. Temel ihtiyacımız sorunlarımızı konuşarak ve elbette ki medeniyet yoluyla çözmektir. Bu bilinç ile biz Aleviler her inanç ve kimlikten kardeşlerimize sesleniyoruz."

HDP VE CHP İLE GÖRÜŞECEKLER
Açıklamanın ardından ABF Genel Bakanı Düzgün, HBVAKV Genel Başkanı Ercan Geçmez, ADAD Eşbaşkanı Murat Işık, Didim Cemevi Başkanı Hasan Diksen ve Tuzluçayır Cemevi Başkanı Mehmet Uzuner'in de aralarından bulunduğu Alevi kurum temsilcilerinden oluşan bir heyet siyasi parti gruplarıyla görüşmek üzere Meclis'e gitti. Alevi temsilcileri, HDP ve CHP gruplarıyla "sokağa çıkma yasakları" ve sivil katliamları görüşecek. AKP ve MHP gruplarının Alevi örgütlerine randevu vermediği öğrenildi.

29 Aralık 2015 Salı

“Burası Beyazıt! Gerici faşistler egemen olamadı, olamayacak!”

İstanbul Üniversitesi öğrencileri, üniversiteleri hedef alan gerici faşist saldırı kampanyasına Beyazıt Meydanı’nda ortak bir eylemle yanıt verdi.

Bugün (29 Aralık) Beyazıt Merkez Kampüsü’nde bir araya gelen öğrenciler, “AKP’ye, gericiliğe, faşizme karşı üniversiteyi savunuyoruz”, “Üniversiteyi savunmak, bilimi, aklı, doğayı, emeği, barışı savunmaktır” yazılı pankartlar açarak basın açıklamasu yapmak üzere Beyazıt Ana Kapı’ya yürüdü.

Öğrenciler yaptıkları konuşmalarda, üniversiteyi hedef alan gerici faşist grupları her yıl Beyazıt’ta düzenledikleri “Noel Baba kuklasını bıçaklama eylemleri”nden tanıdıklarını, bunların Maraş, Sivas, Ankara katliamlarını düzenleyenlerle aynı zihniyet dünyasını paylaştığını söyledi.

Üniversiteliler basın açıklamasında ülkede yaz aylarından bu yana giderek tırmanan ve şimdi de üniversiteleri hedef tahtasına koyan saldırı sürecine değindikten sonra şunları söyledi:

“Tüm bu yaşananlar bize, üniversitelere yönelik organize bir saldırının olduğunu ve üniversiteyi teslim almak için tüm kozların kullanıldığını gösteriyor. Bilimin ve aklın olduğu yerde AKP’ye, mezhepçi-gerici çetelere ve faşizme yer yoktur. Gençlik, bilimin ve aklın yolundan giderek düşünmeye, sorgulamaya, fikirlerini dile getirmeye devam edecek, üniversiteyi gericiliğe ve faşizme karşı savunmaktan geri durmayacaktır. Üniversiteler, karanlığın değil bilimin adresi olacaktır.”

Polis ablukası altında gerçekleştirilen eylemde öğrenciler, “Burası Beyazıt, burası üniversite. Burada gericiler hiçbir zaman egemen olamadı, olamayacaklar” dedi.

TMMOB İKK ve Albatros Dayanışması temsilcileri de basın açıklamasına katılarak faşizme karşı mücadelelerinde üniversitelilerin yanında olduklarını belirtti.

Eylem üniversitelilerin “Faşizme karşı omuz omuza”, “Yaşasın devrimci dayanışma” sloganlarıyla fakültelere dönmesiyle son buldu.

Dargeçit’te 19 günlük yasak kaldırıldı: Geride 8 sivil ölümü

Mardin’in Dargeçit İlçesi’nde 11 Aralık’ta ilan edilen ve 19 gündür kesintisiz devam eden sokağa çıkma yasağı saat 18.00 itibariyle kaldırıldı. Dargeçit Kaymakamlığı’ndan yapılan açıklamada “terör” gerekçesi sunularak Tepebaşı, Bahçebaşı, Saray ve Safa mahallelerinde ilan edilen yasağın kaldırıldığı belirtildi. 

Öte yandan yasağın kalkmasının ardından ilçede büyük bir patlama meydana geldi. Patlamada bir zırhlı araç ile bir zırhlı kepçenin kullanılamaz hale geldiği belirtildi. Dargeçit’te 19 gündür devam eden abluka ve saldırılarda 8 sivil yurttaş yaşamını yitirdi. İlçede Temmuz 2015’te yürürlüğe konulan topyekun savaş konsepti kapsamında ise 10 sivil yurttaş öldürüldü.

Roboski katliamı 4 yılında İstanbul Taksim’de protesto edildi

Roboski katliamının 4 yıl dönümünde İnsan Hakları Derneği üyeleri, Galatasaray Lisesi önünde protesto gerçekleştirdi.

İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya gelen kitle, Galatasaray Lisesi önüne yürüdü. Eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Hüda Kaya, Filiz Kerestecioğlu, katıldı. “Reyhanlı Suruç Ankara Diyarbakır Cizre Sur Nusaybin... Artık yeter! Roboski katliamında 4. yıl” ve “Roboskî vicdanımızdır” yazılı pankartlar açıldı. “Roboskî’ye adalet failler yargılansın”, “Roboskî’yi unutma unutturma” sloganları attı.

“Suruç, Ankara, Cizre, Nusaybin Roboskî'nin devamıdır”
Eylemde ilk olarak Roboski’de katledilen Nadir Alma’nın kardeşi Seyhan Alma, söz aldı. “Adalet arayışlarını 4 yıldır sürdürüyor, katliamlara her gün yenilerinin ekleniyor. Acısı hala derin. Bir günümüze 34 tabut sığdırdılar. Kaçakçı diyerek meşrulaştırdılar. O yol dedelerimizin yüzyıldır kullandığı yoldu. O gün tek duamız bu katliamın son olmasıydı. Suruç, Ankara, Cizre, Nusaybin Roboskî'nin devamıdır” dedi.

“Roboskî’nin üzerinden 4 yıl geçmesin rağmen hala bu gün gibi”
Suruç’ta katledilen Uğur Özkan’ın ağabeyi Süleyman Özkan ise, Roboskî’nin üzerinden 4 yıl geçmesin rağmen hala bu gün gibi, Suruç,Ankara katletmeye devam ettiler ,Artık katliamlar son bulsun” dedi.

“Bu katliamların hesabını vermeden halkın yüzüne bakması mümkün değil”
HDP mileltvekili Hüda Kaya söz alarak Roboski Katliamı’nın Kaya, “Çatışmanın ortasında bebek kaldı, öldü deniyor. Halkın gerçeği öğrenmesini istemiyorlar. Katliam yapan saldıran bir devlet var. Bunların bu katliamların hesabını vermeden halkın yüzüne bakması mümkün değil” dedi.

Ankara katliamında yaşamını yitiren Selim Örs’ün kardeşi Yakup Örs, Devletin infazları gerçekleştirdiğini ve hukuki sorumluluktan kaçtığını belirtti.Örs, ”Katillerin yargılanması için mücadeleye devam edeceğiz” dedi.

Konuşmalardan sonra İHD İstanbul Şube Başkanı Zeynep Ceren Boztoprak, basın açıklamasını okudu. Boztoprak, “Bu yolu tercih etmelerinin en temel sebebi de sır değil, hem Türkiye’nin hem de Ortadoğu’nun yüzyıllık Kürdistan meselesinin hakkaniyetli ve kalıcı bir çözüme kavuşmasının yollarını tıkamak” dedi.

Basın açıklamasından sonra sloganlarla son buldu.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Kadınların yürüyüşüne polis saldırdı

Sıkıyönetim saldırılarının 14'ncü gününde sürdüğü Cizîr ve Silopiya direnişine destek vermek amacıyla Kongreya Jinen Azad'ın (KJA) çağrısıyla kadınlar HDP Şırnex il binası önünde bir araya geldi. "Kadın katili devlet" sloganı ile düzenlenen eyleme HDP milletvekilleri de katıldı. Buradan Cumhuriyet Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçen kitleye devlet güçleri saldırdı. Gaz bombaları ve tazyyikli suyla saldıran devlet güçlerine halk taşlarla karşılık verdi. 

Saldırılarda kullanılan gaz bombalarından dolayı Leyla Batıbey ve ismi öğrenilemeyen yaşlı bir kadın yaralandı. Yaralılar yurttaşların yardımıyla olay yerinden alınırken, yaşlı kadının durumunun ağır olduğu belirtildi. Saldırılar nedeniyle başlayan çatışmalar devam ediyor.Yenimahalle ve Bahçelievler mahalleri ise polis tarafından ablukaya aldı. Evlerin çatılarına keskin nişancılar yerleştirilmesi ardından çatışma çıktı.

İzmir ve Ankara’da Roboski anmasına polis saldırısı: 14 gözaltı

Roboski katliamının yıl dönümünde Ankara ve İzmir’de düzenlenen basın açıklamasına polis saldırdı. İzmir’de saldırıda 10 kişi gözaltına alınırken, Ankara’da ki gazlı saldırıda da 4 kadın gözaltına alındı.


İzmir’de Roboski katliamının yıldönümü dolayısıyla Alsancak’ta düzenlenen eyleme polis saldırdı. Saldırıda 10 kişinin gözaltına alındı belirtildi.

Türkan Saylan önünde basın açıklaması okunduğu sırasında polisin gazlı saldırısının ardından çok sayıda kişi gözaltına alınırken, gazdan fenalaşanların olduğu bildirildi.

Ankara
Ankara’da yapılan Roboski eylemine gaz ve TOMA ile saldıran polis 4 kadın gözaltına aldı.

DİHA’da yer alan habere göre, Roboski katliamının dördüncü yılına ilişkin Kolej Meydanı’nda bir araya gelen ve Güvenpark’a yürüyüş düzenlemek isteyen yüzlerce kişiye polis saldırdı.

Katliamın dördüncü yılında “Roboski’nin katili devlettir” pankartı arkasında HDP, Roboski İçin Adalet Girişimi ve MAZLUMDER çağrısıyla yürüyüşe geçen kitleye polis Ziya Gökalp Caddesi üzerinde gaz bombaları ve TOMA’lar ile saldırdı.

Müdahale sırasında 4 kadın darp edilerek gözaltına alındı. Kitle de polis saldırısına karşılık verirken, gerginliğin devam ettiği belirtildi.

Roboski’nin ağıdı direniş çağrısıdır…

Türk savaş uçakları tarafından 28 Aralık 2011 tarihinde Şirnex’in (Şırnak) Qaliban (Uludere) ilçesine bağlı Roboski Köyü’nde katledilen 19’u çocuk 34 yurttaş, katliamın dördüncü yılında anıldı. Roboski-Der, HDP ile DBP Qilaban ilçe örgütleri öncülüğünde yapılan etkinlik, “Katliamlara karşı özyönetim, savaşa karşı barış” şiarıyla düzenlendi. Etkinlik, Amed’de polis tarafından katledilen, Roboski davası avukatı Tahir Elçi’ye adandı. Şirnex halkı da kepenk kapatarak, Roboski’deki anma etkinliğine katıldı. Binlerce kişinin katıldığı etkinlikte sık sık, “Katil AKP hesap verecek”, “Katil Erdoğan hesap verecek” sloganları atıldı. Roboski-Der binasına Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın posteri, KCK, PKK, HPG, YPG bayrakları ve Roboski’de katledilen 34 kişinin posterleri asıldı.

Failler hala yargılanmadı
Bir dakikalık saygı duruşu ve Kürt ulusal marşı “Ey Reqîb”in okunmasıyla başlayan etkinlikte Roboskili aileler adına basın metnini okuyan Narin Ant, faillerin hala yargılanmadığını hatırlatarak, “Her gün yeni katliamlar yapılıyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte genç, kadın, çocuklar katlediliyor. Annelerin cenazeleri günlerce sokaklarda kalıyor, anne karnındaki bebekler katlediliyor. Sûr, Cizîr, Nisêbîn, Kerboran, Silopiya’da kentlerimiz tank top ve ağır silahlarla kuşatılarak insanlar katlediliyor. Bizler Roboski’den biliyoruz ki Türkiye’de insan hayatı çok ucuz. Roboski’de kardeşlerimizi, eşlerimizi katledenler her gün farklı yerlerde insanlarımızı katlediyor” diyen Ant, Soma faillerinin serbest bırakılmasını da eleştirerek, “Devlet katlediyor, failleri ise yargılanmıyor. Ama bizler mücadelemizi de adalet arayışımızı da bırakmayacağız” dedi.

Direnenlere selam olsun
Roboskili anneler adına konuşan Felek Encu ise, faillerin belli olduğunu vurgulayarak, “Bugün hendeklerin arkasında aslanlar gibi direnenleri selamlıyorum. Ben sadece Roboski’de katledilenlerin annesi değil, tüm Kürdistan şehitlerinin annesiyim. Kobanê’den, Suruç’a, Cizîr’den Amed Sûrları’na kadar direnenleri selamlıyorum” dedi. Konuşmasında, Öcalan üzerindeki tecridi asla kabul etmeyeceklerini de belirten Encu, “Devlet korksun bizden, annelerden korksun. Bizler mücadelemizi asla ve asla bırakmayacağız” dedi.

Zalime boyun eğmeyeceğiz
Daha sonra söz alan HDP Riha (Urfa) Milletvekili Osman Baydemir, ise şunları söyledi: “Kürt halkı direnişiyle mücadelesiyle özgürlüğüne kavuşacaktır. 21. yüzyıl Kürt halkının özgürlüğünün yüzyılı olacak. Başınız dik olsun analarımız, halkımız Rojhilat’tan Rojava’ya, Bakur’dan Başûr’a barbarizme karşı boyun eğmiyor. Hitlerin akıbeti ne olduysa onların akıbeti o olacak. Biz gücümüzü kahraman şehitlerimizden alıyoruz.” Silopiya (Silopi) ilçesinde sokağa çıkma yasağı olduğu için anmaya katılamayan HDP Şirnex Milletvekili Ferhat Encu de gönderdiği mesajında devletin Roboksi Katliamı’yla Kürt halkına boyun eğdirmek istediğini kaydederek, “Bizler boyun eğmeyeceğiz” dedi. HDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, Roboski Katliamı’nın AKP’nin yüzsüzlüğünün ve vahşetinin simgesi haline geldiğini söyledi. Konuşmaların ardında kitle 34 gencin mezarına doğru yürüyüşe geçti.

Maraş Katliamı'nın 'kayıp mezarlar'ı için AYM'den karar: Sahip çıksaydınız!

Maraş Katliamı’nda yakınlarının mezarlarının kaybedilmesine ilişkin sorumluların yargılanması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuran ailelerin talebi, ‘zamanaşımı’ nedeniyle reddedildi. Mahkeme, aileleri kusurlu bularak, “Başvurucular mezar yerlerine ilişkin bağlantılarını 2013 yılına kadar resmi olarak sürdürmemişler, başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermedikleri anlaşılmaktadır” dedi.

Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre; Maraş’ta, Aralık 1978’de katledilen çok sayıda Alevi yurttaşın mezarının kayıp olduğu ortaya çıkmıştı. Avukat Seyit Sönmez, katledilen Cemal Nayır’ın oğlu Salman ve Bektaş Bozkurt’un kardeşi Veli adına Maraş Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’ne başvurmuştu. Sönmez, başvurusunda, “Cenazeler nereye gömülmüştür? Mezar yerleri ve numaraları belirlenmiş midir? İnançlarına uygun şekilde dini merasim yapılmasına imkân tanınmış mıdır? Yakınlarına defin işlemi ile ilgili haber verilmiş midir” sorularını yöneltmişti.

Belediyeden verilen yanıtta ise kurbanların Şeyh Adil Mezarlığı’nda topluca gömüldüğü ve yalnızca sıra numaralarının belli olduğu anlatılmıştı.

Sönmez, bu cevabi yazıyla birlikte kurbanların topluca gömüldüğünün kanıtlandığını, muhtemelen cenazeler üzerine yeni defin işlemlerinin yapıldığını, yani mezarların tümden kaybolduğunu vurgulamıştı. Ardından belediye yetkilileri hakkında ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamasıyla şikayette bulundu. Maraş Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Sönmez de davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararda, kurban yakınlarının eski Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen zamanaşımı süresi geçtikten sonra ilgili makama başvurdukları kaydedildi. Kararda, “Başvurucular mezar yerlerine ilişkin bağlantılarını 2013’e kadar resmi olarak sürdürmemişler ve bu konudaki sıkıntılarını ortaya koymamışlardır. Dolayısıyla başvurucuların iddialarıyla ilgili başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermedikleri anlaşılmaktadır” denildi.

Artık, son çare olarak AİHM’e başvuracaklarını belirten Avukat Sönmez, “Kurban yakınları katliamın travması yüzleşemedikleri için bugüne kadar resmi yollara başvuramadı. Ayrıca sorumlular bulunmadığı için yüzleşme süreci gecikti ve yas tutmanın süresi uzadı. Buna şimdi yargı da ortak oluyor. Söz konusu Aleviler, Kürtler ve ezilenler olduğunda, yargının vicdanı sanki buz kesiyor” dedi.

27 Aralık 2015 Pazar

Alevi kadınlar 3 Ocak'ta Sur'a yürüyecek

Alevi kurumlarından kadınlar Kürdistan'da yaşanan katliamlar karşısında kadın direnişini yükseltmek ve lokmaları paylaşmak amacıyla 3 Ocak'ta Amed'in Sur ilçesine yürüyecek.

Amed'in merkez Sur ilçesi günlerdir devlet ablukası altında ve sürekli olarak bombalanan mahallelerden katliam haberleri gelmeye devam ediyor. 17 Aralık'ta Kürt halkının taleplerine karşı saldırıları protesto etmek için 'Sessiz kalarak zulme ortak olmayacağız' şiarıyla İstanbul, Ankara, Adıyaman, İzmir, Malatya, Maraş, Mersin, Varto ve Dersim'de eş zamanlı eylem etkinlikler yapan kadınlar, çıralarını direnişe yakmıştı.

Alevi kadınlar 3 Ocak'ta da "zulme sessiz kalmayın" çağrısıyla Demokratik Alevi Kadın Hareketi öncülüğünde Sur'a yürüyecek. Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Sözcüsü Hülya Yer, "3 Ocak'ta özerkliğini ilan eden direnişçi kadınlarla birlikte bir arada olmak, lokmalarımızı paylaşmak ve direnişlerini selamlamak için Diyarbakır'ın Sur ilçesine geleceğiz. Yine İstanbul, Ankara, Adıyaman, İzmir, Malatya, Maraş, Mersin, Varto ve Dersim'den kadın katılımıyla Sur ilçesinde yürüyüş gerçekleştireceğiz. Sur ilçesinde Yezid zihniyetini lanetleyerek katledilen kadınları anacağız. Pir Sultan Abdal Genel Merkezi, Hacı Bektaş Veli Vakfı, Garip Dede Dergâhı gibi birçok alevi dernekleri ve kurumlarındaki kadınların katılımı olacak. Sur ilçesinde kadın direnişçilerin direnişini selamlayacağız. AKP hükümetine de katliam soykırımlarına son verme çağrısı yapacağız. Direnişi selamlayıp zulme de sessiz kalmayacağız" dedi.


KCK yöneticisi Bayık: İç savaş ağırlaşacak, Türk devletiyle iletişim kanalları kapalı

“Türk devletiyle tüm iletişim kanalları kapalı. Hiçbir temasımız yok” diyen KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, gelecek aylarda Türkiye’de ‘iç savaş’ın ağırlaşacağı değerlendirmesinde bulundu.

Siyasi Haber’de yer alan metne göre, Fransız Le Monde gazetesine konuşan Bayık, kendilerine sunulan tek seçeneğin “Teslim alma veya yok etme” olduğunu belirterek, “Türk devleti artık çözüm ve müzakere mantığı içerisinde değil, Kürt hareketini yok etmek istiyor” diye konuştu.

‘Teslim olmayacağız, direneceğiz’
Bayık, şöyle devam etti: “Teslim olmayacağız. Direneceğiz. Biz mevcut durumda, tüm olanaklarımızla ve elimizdeki tüm kaynaklarla varoluş mücadelesi veriyoruz. Yakında Türkiye’nin içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında bir devrimci direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz. Adını veremeyeceğim bu örgütler, Erdoğan rejimine karşı bizimle aynı mücadeleyi paylaşıyorlar ve bizimle birlikte mücadele edecekler.”

‘Kürtler ve devlet arasında bir köprü kurmak istedik ama engellendi’
Yakında Türkiye’nin Güneydoğu illerine ek savaşçılar gönderebileceklerini aktaran Bayık, Kürtler ve devlet arasında bir köprü kurmak istediklerini ancak “Erdoğan’ın kabul etmediği 7 Haziran seçim sonuçlarının” bunu engellediğini savundu.

‘İç savaş ağırlaşacak’
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın asla ‘silahsızlanma’ çağrısı yapmayacağınıi bu kararın kendilerine ait olduğunu kaydeden Bayık, “Alanda biz varız ve pratik anlamda yaşananları biz görüyoruz. Mevcut durumda silahlı mücadeleye son vermek için hiçbir neden yok. Aksine gelecek aylarda iç savaş Türkiye’de ağırlaşacak. Bu durum herkesin kendi çıkarlarını sürdürdüğü ve hiç kimsenin bölgeden dışlanamayacağı bölgesel bir savaş ortamında yaşanıyor. Türkiye, İran ve Suriye’deki gelişmeler tek ve aynı çatışmadan çıkıyor. Ortadoğu bu savaş sonucunda yeni bir çağa girecek. Kürdistan Ortadoğu’nun merkezinde, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın arasındadır. Bu nedenle biz mevcut bölgesel savaşın kalbinin Kürdistan olduğunu ve bu savaşın yeni bir duruma dönüşene kadar yoğunlaşacağını düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.

‘Washington’un Rojava Kürtleri ile ilişkilerine son vermesi düşünülemez’
Suriye’de yaşananları da değerlendiren Bayık, şöyle devam etti: “Ortadoğu’da varlık gösteren tüm güçlerle taktik ilişkilerimizin olması ve herhangi bir tarafı tutmadan kendi çizgimizi muhafaza etmemiz gerekiyor. Soğuk Savaş bitti, birbirine karşıt gibi görünen güçlerle çıkarlarımız buluşabilir. Washington’un Rojava Kürtleri ile ilişkilerine son vermesi düşünülemez. Örneğin; Suriye’deki Kürt güçlerinin desteği olmadan Rakka’nın alınması öngörülemez.”

Bilimsel sosyalizm nedir?

Bütün bilimler, insanın doğayı ve toplumu tanıma; doğadaki, toplumdaki değişim ve gelişim yasalarım ortaya çıkarma; ortaya çıkan bu yasalara uygun bir biçimde geleceği ilişkin çalışmalarını yönlendirme amaç ve çabalarına hizmet ederler. Doğadaki gelişmeleri ve yasalarını inceleyen bilime doğa bilimleri diyoruz. Zooloji, Botanik, Jeoloji, Fizik vb. bilimler doğayı ve onun yasalarını incelerler. İnsan Toplumunu, yaşam biçimlerini ve insan davranışlarını inceleyen bilimlere de Toplum Bilimleri diyoruz. Sosyoloji, Psikoloji vb. bilimler de insanı, toplumu ve bunlardaki hareketlerin, davranışların, gelişmelerin yasalarım incelerler.

Bilimsel sosyalizm de toplum bilimlerinden birisidir. Bilimsel sosyalizmin ilk kuramcıları ve pratisyenleri olarak Marx ve Engels ve hemen sonra da Lenin, bu bilimin ortaya çıkıp gelişmesinde çok büyük emekler harcadıkları, bu bilimin temelini oluşturan yasaları ortaya çıkarıp uyguladıkları için bilimsel sosyalizme Marksizm-Leninizm adı da verilir. Bundan yüz elli yıl kadar önce ortaya çıkan bu bilim, toplumların gelişiminin temel yasalarım ortaya sergilediği gibi, işçi sınıfının içinde bulunduğu ezilmişlik ve sömürüden nasıl kurtulacağının yollarını da göstermiştir. Kendilerine bu bilimi kılavuz edinen işçi sınıfı, dünyamızın üçte birinde artık insanın insanı sömürmesine son vermiştir, sınıfsız topluma, Komünizme giden yolda çok önemli taşlar döşemişlerdir.

Bilimsel sosyalizmin kaynaklan nelerdir
Bilimsel sosyalizme kaynaklık eden gelişmeler Almanya, İngiltere ve Fransa' da ortaya çıkmıştır. Hemen her olay, her sorun gelişip olgunlaşmasını tamamladıkça çözülemediği için, bu ülkelerdeki gelişmeler, ancak Marksizm-Leninizm'in ortaya çıkışına kaynaklık edebilmiştir. Bu kaynaklan sırasıyla incelersek: Alman Felsefesi: Marx öncesi dönemde Avrupa'nın felsefi alanda en iyi düşünürleri Almanya' dan çıkmışlardı. Bunların en önemlileri Ludwig Feuerbach (1804-1872) ve Hegel'dir (1770-1831).

Feuerbach, materyalist bir düşünürdür. Ancak aynı zamanda da metafiziktir. İdealizm ve dini bir yana iten Feuerbach, felsefenin salt düşünce çerçevesi içinde kalması gerektiğini, görevinin doğayı, insanı incelemek olduğunu söylüyordu. Doğayı hareket halinde incelemeye çalışmasına karşın, felsefesi bütün olarak metafizik materyalizm çerçevesi dışına çıkmıyordu. Feuerbach'ın toplumun gelişmesi üzerine idealistçe bir görüşü vardı. Toplumdaki esas itici gücün ahlak, insanlar arasındaki manevi ilişkiler olduğunu kabul ediyor; bunların ekonomik ilişkilerden, üretim ilişkilerinden dolayı ortaya çıktığını anlayamıyordu.

Hegel ise diyalektik yönetimin kurucusudur. Fikir ve düşüncelerin gelişiminin temel diyalektik yasalarını oluşturmuştur. Hegel'in diyalektiği felsefi düşünce için büyük bir kazanç olmakla birlikte, ciddi yanlışla da içeriyordu. Hegel' e göre, diyalektik yasaların belirttiği gelişmeyi gösteren, maddi evrenin nesne ve olayla değil, onların şeklini alan düşünceydi. Aynı şekilde gelişme süreci üzerine de dar bir görüşe sahipti. Ona göre, doğa, zaman içinde gelişmez, yalnız mekan içerisinde yayılır. Toplumun gelişmesini yalnız geçmişte görüyordu. Hegel, toplum içerisinde sürüp giden çelişkilerin mücadeleyle değil, uzlaşmayla çözüleceğini düşünüyordu. Marx ve Engels, Hegel'i idealizmi yüzünden şiddetle eleştiriyor, diyalektiğe ise yüksek bir değer veriyorlardı. Hegel'in felsefesini idealizm örtüsünden sıyırdıktan sonra, diyalektik ve tarihi materyalizmin oluşturulmasında kullandılar.

İngiliz ekonomi politiği
Marx öncesi dönemin ekonomi politiğin en gelişkin olduğu ülke İngiltere’dir. İngiliz ekonomi politiklerinden özellikle Adam Smith (1723-1790) ve David Ricardo (1772-1823) kapitalizmin tahlili üzerine durmuş, araştırmalar yapmışlardır. Bu iki bilim adamı değerin kaynağı üzerine araştırmalarıyla tanınırlar. Vardıkları sonuç bugün Emek-değer teorisi olarak adlandırılır. Buna göre değeri yaratan emektir. Bu bilim adamları değerin kaynağını doğru olarak tespit etmişler ancak kapitalizmde sömürünün nasıl olduğunu bulup açığa çıkaramamışlardır. Bunu Marx artı-değer teorisini geliştirip ortaya koyarak gerçekleştirmiştir.

Fransız ütopik sosyalizmi
Marx öncesi dönemde sosyalizm teorisinin en gelişkin olduğu ülke Fransa'dır. Birçok ütopik sosyalist yetişmekle birlikte en önemlileri Saint Simon ( 1760-1825), Charles Fourier (1172-1837) ve Robert Owen (1771-1858)'dir. Planlı ekonomi, emeğe göre ürün veya eşit işe eşit ücret gibi iki temel konu ve özellikle de sosyalist paylaşım temeli olan "emeğe göre ürün" prensibi ütopik sosyalistlerden alınmıştır. Ancak bu düşünürlerin ütopyalarını gerçekleştirmek için başvurdukları yollar hiçte sağlıklı değildi. Onlara göre; iyi niyetli burjuvalar işçilerin ne kadar büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşadıklarını ve ne kadar kötü şartlarda çalıştıklarını görecek ve merhamet gösterecek sorun çözümlenmiş olacaktı. Ütopyacılar, kendi zamanlarının toplumda, onu ortadan kaldıracak temel araçları göremediler ve eleştirdikleri toplum ile hayal ettikleri toplum arısındaki bağları bulup çıkaramadılar. Kapitalizmin çöküşünde proletaryanın oynayacağı zorunlu rolü keşfedemediler.

Marx ve Engels, ütopiklerden planlı ekonomi ve paylaşım prensiplerini alıp geliştirerek kendiliğinden sınıf olan proletaryayı kendi için sınıf haline getirip, ona kurtuluş yollarını gösterdiler.

IŞİD’in hedefindeki Suriyeli gazeteci Gaziantep’te sokak ortasında öldürüldü

Ülkesini terk ederek Gaziantep’e yerleşen ve son olarak IŞİD’in katliamlarını anlatan bir belgesel çeken Suriyeli gazeteci Naji El Jerf, Gaziantep’te sokak ortasında tabancayla başından vurularak öldürüldü.

Suriye’de yayınladığı ‘Alhita’ isimli dergiyi Gaziantep’te de çıkarmayı sürdüren, son olarak da IŞİD’in katliamlarını anlattığı bir belgesel çeken Naji El Jerf, Ali Fuat Cebesoy Bulvarı üzerinde yürürken tabancayla başından vuruldu.

Ağır yaralanan ve silah sesini duyanların çağırdığı ambulansla 25 Aralık Devlet Hastanesi’ne götürülen Suriyeli gazeteci, hastanede hayatını kaybetti. El Jerf’in cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü.

IŞİD’in hedefinde olduğu belirtilen Suriyeli gazeteciyi öldüren kişi ya da kişilerin bulunması için soruşturma başlatıldı.

NHKM: Koşun, kurşun eritmeye çağırıyoruz

Silivri'deki Nâzım Hikmet heykeline saldırmışlar. Kurşun sıkmışlar!

Nâzım Hikmet, göğsünde kurşun delikleriyle memleketimizde yaşananları bir kez daha anlatmaya çalışıyor.

Bu topraklarda iyi olan ne varsa, aydınlıktan yana kim varsa yok etmeye yeminli bu gerici güruhun, bu kapitalizmin karanlık yüzlü kıyıcılarının sonunun nasıl geleceğini yazmıştı büyük şairimiz.

Heykeline kurşun sıkmışlar, ne gam, "koşun... kurşun eritmeye çağırıyorum" diye haykıran şairin sözüne kulak verin... Hava kurşun gibi ağır!

Duymuyor musunuz, aydınlarımız, sanatçılarımız, yazanımız, çizenimiz, çalıp söyleyenimiz?

Görmüyor musunuz Nâzım'ın sevgili dostları, sanatçılarımız, yazanımız, çizenimiz, çalıp söyleyenimiz?

Kendi sesimizle şimdi kül olmayacaksak, Aziz Nesin olmayacaksak, Nâzım Hikmet olmayacaksak, ya ne zaman ihtiyaç var bize?

Hava toprak gibi gebe, hava kurşun gibi ağır ve Nâzım bağır, bağır, bağırıyor! Duyun diye. Görün diye.

Nâzım Hikmet'in heykeline kurşun sıkmışlar. Bugün kurşunu eritmeyeceksek, bugün yanmayacaksak, nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa? Bugün yazmayacaksak, bugün yan yana durmayacaksak, bugün şarkılarımızı omuz omuza söylemeyeceksek, bugün örgütlenmeyeceksek paranın saltanatına, gericiliğin karanlığına karşı, ne zaman Nâzım Hikmet'e borcumuzu ödeyeceğiz?

Sanatçı dostlarımızı Nâzım Hikmet'in safına çağırıyoruz. Şimdi tam zamanı, şimdi Nâzım Hikmet olunmalı!

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi

26 Aralık 2015 Cumartesi

Cizre’de 89 günlük bebek ve 73 yaşındaki dedesi vurularak hayatını kaybetti

Sokağa çıkma yasağının 13’üncü güne girdiği Şırnak’n Cizre ilçesinde üç aylık bir bebek ve 73 yaşındaki dedesi keskin nişancı ateşi sonucunda hayatını kaybetti.

Haberi ilk olarak dün gece saatlerinde Dicle Haber Ajansı duyurdu ve bebeğin polisin yaylım ateşi sonucunda öldürüldüğünü bildirdi.

Ardından HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, “Cizre’nin sur mahallesinde az önce 4 aylık bebek öldürüldü. Anne ve dede, beyaz bayrakla hastaneye kaldırırken vuruldu..bebek katilisiniz” diye tweet attı.

Sarıyıldız, daha sonra kimlik kartını da paylaşarak bebeğin dört değil, üç aylık olduğunu ortaya koydu.

Tunca Öğreten - Diken

Can Dündar ve Erdem Gül için 30 adımlık eylem...

Can Dündar mektubunda, "Çamurlu bir havuzda olmaktansa, onurlu bir tecritte olmak yeğdir" dedi.

MIT TIR’ları haberi nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ün meslektaşları, tutuklulukların 30. günü nedeniyle bugün Taksim Tünel’de bir araya geldi.

Gazeteciler, tutuklu olan meslektaşlarının serbest bırakılması için Beyoğlu'nda bir araya gelip ’30 adım eylemi’ yaptı. Eylemde, Can Dündar'ın “Çamurdan bir havuzda olmaktansa onurlu bir tecritte sizlerle yoldaş olmayı tercih ediyoruz.” diye seslendiği mektubu da okundu. Erdem Gül de mektubunda, şu ifadelere yer verdi: “Ben de aynı saatlerde burada size doğru adım atıyor olacağım. Adım adım da olsa hep beraber yol almak dileğiyle.”

Beyoğlu Tünel Meydanı’nda bir araya gelen gazeteciler ve milletvekilleri, tutuklu gazeteciler için '30 adım eylemi' yaptı. ‘Özgür Basın Susturulamaz’ sloganıyla yürüyen gazeteciler, ‘Yansak da dokunacağız’ yazılı dövizlerle tutuklu meslektaşlarının serbest kalmasını istedi. Yürüme eyleminden sonra gazeteci Erdem Gül’ün eşi Aslı Gül, eşinin cezaevinden yazdığı mektubu okudu. Gül mektubunda şöyle seslendi: “Ben size adımlarınızı dikkatli atın desem ahkam kesmek olur. Çünkü burada adım atarken dikkatli olmak gibi bir sorun yok. Bir, iki, üç, dört, beş duvar. Ama orası öyle mi? Sizi uyaracak bir suvarınız bile yok. Öyle görünüyor ki uyarı falan dinleyeceğiniz yok. Adımlarınızı atacaksınız. O halde ben de aynı saatlerde burada size doğru adım atıyor olacağım. Adım adım da olsa hep beraber yol almak dileğiyle.”

Dilek Dündar da eşi Can Dündar’ın mektubunda yazdıklarını gazeteci arkadaşlarıyla paylaştı. Dündar, mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Sevgili dostlar. 5 yıl önce ben sizlerle, ağzımda bir siyah bantla Nedim Şener, Ahmet Şık için, özgür medya için yürümüştüm. Elimizde ‘bugün Ahmet, Nedim yarın kim’ yazılı pankartlar taşıyorduk. Cevap benmişim. Hapishane nöbetini onlardan devraldık.

Senaryo o günküyle aynı. İftira, tehdit, adaletsiz yargı, hapis. Cevabımız da o günüyle aynı. Kararlılık, cesaret, direnç, inadına gazetecilik. Bizi sindirmeye korkutmaya çalışıyorlar. Sinmiyoruz, korkmuyoruz. İnadına yazıyor, söylüyoruz. Mesele bizim tutsak olmamız değil, haberin tutsak edilmesi. Mesele bizim tutukluluğumuz değil, halkın bilgiden, haberden, gerçekten mahrum edilişi. Yalana mahkum edilişi. Bu halk o yalanlardan kurtulana kadar pes etmeyeceğiz. Bir avuç da olsak gazeteciliğin hakkını vereceğiz. Hakikat için mücadele edeceğiz. Çamurdan bir havuzda olmaktansa onurlu bir tecritte sizlerle yoldaş olmayı tercih ediyoruz. Sonunda gerçek suçluların yargılandığını göreceğiz. Buna yürekten inanıyorum.”

Eyleme katılan gazeteciler adına basın metnini Cumhuriyet Yazarı Ceyda Karan okudu. Karan,“Hiçbir iktidar soran, sorgulayan gazeteciyi sevmedi. Sansürlendik, baskıya uğradık, işten kovulduk, tehdit edildik, hapse atıldık hatta öldürüldük. Gün geldi yıkıcılık, bölücülük yaftası yapıştırıldı. Gün geldi çetecilik, casusluk. Aslında görüşlerimiz farklıydı ama yaptığımız iş aynıydı. Biz her seferinde gazetecilik yaptık çünkü gazeteciydik. Demokratik bir ülkede fikir ve düşünce özgürlüğümüzü kullandık. Halkın haber alma hakkının hakkını verdik.” dedi.

“Erdem ve Can’ın tutuksuz yargılanmalarını talep ediyoruz.” diye devam eden Karan, “Yalnız onların değil bugün tüm tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını talep diyoruz. Demokratik bir ülkede 34 gazetecinin tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde bulunmasının Türkiye’nin demokrasi sicilinde yeni bir kara leke olduğuna ve tarihin bunu da not ettiğine dikkat çekiyoruz. Biz ne hain ne casus ne kahramanız. Biz gazeteciyiz o nedenle yansak da dokunacağız ve yine mücadeledeyiz yine hedefteyiz yine haklı çıkacağız.” ifadelerini kullandı.

Can ve Erdem’in Gazeteci Arkadaşları adına yapılan yazılı açıklamada, Dündar ve Gül’ün haber yaptıkları için 26 Kasım’dan bu yana Silivri Cezaevi’nde tutuklu olduğu anımsatıldı.

“Ne o TIR’ları Suriye’ye gönderen, ne o TIR’ları durduran, ne o fotoğrafları çekenler onlar. Erdem ve Can, toplumun haber alma hakkı kapsamında edindikleri bilgileri yazdılar. Yani işlerini yaptılar” denilen açıklamada, Dündar ve Gül’ün gazetecilik faaliyetleri nedeniyle bir aydır Silivri Cezaevi’nin soğuk hücrelerinde tutulduğu ifade edildi.

Cezaevlerinde 34 tutuklu ve hükümlü gazetecinin bulunduğu kaydedilen açıklamada, özetle şu ifadelere yer verildi: “Üstelik delilleri karartma ihtimalleri yok, çünkü tek delil, basılı Cumhuriyet Gazetesi nüshalarıdır. Ve kaçma şüphesi de söz konusu değil.

Gazeteciliğin ve meslektaşlarımızın uğradığı bu haksızlık karşısında susmak hiç birimize yakışmaz. Çünkü biz bu filmi Odatv Davası sırasında da görmüştük. O gün de ‘yansak da dokunacağız’ diyerek gazeteci arkadaşlarımızın özgürlüğü için sokaklara çıkmış, ‘kalemden kitaptan bomba olmaz’ demiş, meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu haykırmıştık.

Bugün tarih tekerrür ediyor. Tutuklu gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarını talep etmek; mesleğimizi ve halkın haber alma hakkını savunmak için yine sokaklara çıkıyoruz. Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanışının 30. gününde, ‘bu dava nereye kadar giderse biz de peşindeyiz’ demek için, 30 adımlık yürüyüşe çağırıyoruz hepinizi.

26 Aralık 2015 Cumartesi günü (bugün) saat 14:00’te Tünel Meydanı’nda buluşup 30 adım atacağız. Hakikat asla hapsedilemez. Halkın haber alma hürriyeti asla engellenemez!

Demokratik özerklik ilanı

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) özyönetimi tartışmak için olağanüstü kongresini dün Diyarbakır’da topladı. Sadece özyönetim gündemiyle toplanan kongrede konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Ankara masayı devirip, yerine tank koydu. Gelecek yüzyılda Kürdistan statüsü olacak. Belki federal devletleri, belki bağımsız devletleri olacak. Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Neyse bedeli biz ödemek için göze alacağız” dedi.

DTK Eş Başkanı Selma Irmak, Kürtçe yaptığı konuşmada, Cizre’de öldürülen 3 aylık Miray bebek ve dedesi Ramazan İnce’yi anarak, “Bunlara karşı koymak, isyan etmek haktır. Son kez elimizi uzatıyoruz. Kendi kararımızı kendimiz vermek istiyoruz. Tek Kürt kalırsa bile öz yönetimden vazgeçmeyeceğiz. Bugün tarihi bir gündür. Tarihi toplantı önemli kararlar alacak. Alınacak kararlar Kürt halkının kurtuluşu olacağını düşünüyorum” dedi.

DTK Eş Başkanı Hatip Dicle ise “Özyönetim hakkımızdır. Hiçbir güç buna engel olamayacak. Devlet kendi kendini yönetme iradesini şiddetle bastırmayacak, halklar da devleti tanıyacak. Bütün dünya birleşse bize saldırsa, biz kendi irademizle direnmeye devam edeceğiz. Bir kez daha projelerimizi iki günlük tartışmalar sonucunda ortaya koyacağız. Türkiye halklarına özyönetimle ilgili siyasi çözüm deklarasyonumuzu sunacağız” dedi.

Masanın yerine tank
Demirtaş ise hendek ve barikat tartışmalarına değinerek, “Barikat ve hendek özyönetim istendiği için değil Ankara’da katliam kararlarına karşı yapıldı. Yoksa özyönetim yeni bir talep değildir. Bugün yaşadığımız bu tarihsel kırılmanın sonuçlarıdır. Özyönetim insanın onuruyla ilgili bir konudur. Köle gibi mi, yoksa insan onuruyla mı yaşayacaksınız? Zerrece Ankara’da konuşma umudu kalmadığı için, masayı devirip yerine tank koyduğu için isyan ediyor insanlar. Madem hasta ameliyat masasına yatırıldı, defalarca denedik ilaç verdik olmadı. Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Gün bugündür” dedi.

Kazanan yönetsin
“Halkın iradesi silahtan daha güçlüdür” diyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “İki temel konu var. Kürtlerin statüsü ve Türkiye’nin idari yönetimiyle ilgilidir. Bu ikisi özerklikle ilgilidir. Nasıl bir yönetim inşa edebiliriz bunları hatırlatmak ve dünyaya hatırlatmak için bu toplantı çok önemli olacaktır. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacaktır. Gelecek yüzyılda Kürdistan statüsü olacak. Belki federal devletleri, belki bağımsız devletleri olacak. Bölgesel dar bir özerkliği mi tartışalım buna da varım. Demokratik bölgeler oluştuktan sonra seçimler olsun kim kazanacaksa o yönetsin. Cizre’de MHP kazanırsa saygı duyarız. Diktatörlük mü, tek adam mı özyönetim mi? Bunun kararını biz verdik. Batı da buna katılmalı ve bunun kararını vermeli” dedi.