Tramvaylarda duyar, sokaklarda, otobüs durakları da,
pasajlarda, alış veriş merkezleri de duyar. Evlerin gözleri, kapıların
kulakları, koltukların altıncı hisleri, yatakların kokuları da duyar.
Her şey duyar, bir tek o şeylerin içinde şaşırmayı bile
unutmuş insan bedeni duymaz.
Beden, tüm kokular, gürültüler, onarımlar içinde
deviniminin öz yıkımıyla diler ancak. Hissizleşmesine, nerede durduğunu
bilmemesine, hunharca elinde taşıdığı paketlere aldırış etmeden diler. Tüm iyi
dilekler bedene çarpar. Üzerinde acı tutmamaya ant içmiş beden, sesinin “bu ne
kadar?” sorusunun bilmecesi cevabıyla kendine bir fiyat biçer. Üstünde duracak
olan, onun “o kadarlık” dilekleridir yalnızca. Bir çığlığa kalır her şey gece
on ikide, mutluluk çığlıkları atan çılgın “duyar”lılar değildir onlar. Tahammülün
sınırlarında, acının en müsterih anında, tarihin yıkıntılarıyla parça parça
olmuş; tüm ölümleri, zulümleri ve yoksullukları üzerine almış bir meleğin
çığlığıdır. Sizin iyi dilek melekleriniz, bu yıl da bedenlerinizi terk
edecektir. Çünkü “insanlık” için çığlık atma görevi iyi dilek meleklerine
kalmıştır. Hızın içinde bütün duyarlılıklarına bir dilek fiyatı biçen beden,
fark etmeden iyi dilek meleklerini ölüme yollamıştır. Utanmaz beden, arsız
isteklerini ve iyi niyet dileklerini her yıl öldürmeyi ihmal etmez. Bir mikrofon
uzatılır konuşmayı bilen bedene, “Bu yıldan ne istiyorsunuz?” Diye. Tikel
oluşundan bihaber beden, insanlığa armağan ettiğini düşündüğü miskin
gülümsemesiyle dem vurur ancak; barıştan da, ailesinin huzurundan da, milli
piyango biletlerinden de…
Bedenin dilekleri, dünyaya emek verenler için bir
utançtır ancak… İkiyüzlü beden ise, utanmaya da bir fiyat biçer “para çıkarsa
şu kadarını ihtiyacı olanlara vereceğim” diyerek… Bu yılda ölmek isteyenlere,
bu yılda hastalananlara ve tedavi olamayanlara, bu yılda patronundan parasını
alamayanlara, bu yılda sokakta donarak kalanlara, bu yılda gözlerini kayıp
ölülerine diken; parçalanan, parçalandıkça acı çeken gövdesine isimler veren,
başka bedenlerin yükünü, onların dileklerini, onların “aşk” yalvarışlarını, onların
“mutluluk” besmelelerini, onların doğadan bir hayli uzak salonlarını, onların
vedalaşmaktan korkan sarsak sarılmalarını yüklenir yüklenir…
Ve bir türlü “milli” piyango bileti gece on ikide kapıyı
çalmaz… Eşyalar duyar, tramvaylar duyar, otobüs durakları duyar. Bir meleğin
sesi yükselir, öyle bir çığlık atar ki… On ikide yükselen sevinç çığlıklarından
sanır herkes o çığlığı, oysa o dileklerin isyanıdır.
Bu gece on ikide soğuk bir duş alın. Bedeninizi yoklayın;
kollarınızı, bacaklarınızı, yüzünüzün çizgilerini yoklayın. Soğuk bir duş alın,
nasıl olduğunuzu sorun kendinize.
Boş verin dilekleri, çünkü siz meleklerden bu yükü
almadığınız sürece, onlar başka görevler yapacak… Kulağınızı biraz kabartın
yıla girerken, o sesi duyarsınız belki.