22 Mayıs 2016 Pazar günü Fransa’nın Nancy kentinde “Dünden
bugüne direniş meşalesi komünist önder İbrahim Kaypakkayı anıyoruz” adıyla bir
panel düzenlendi. ACTİ dernek lokalin de yapılan panele Temel Demirel ve Halkın
Birliği temsilci katıldı. İki bölüm Halide gerçekleştirilen panel Halkın
Birliği temsilcisi yoldaşın Mayısta isyana duran: 1 Mayıs, 6 Mayıs,18 Mayıs ve
31 Mayıs toprağa düşenlerin nezdinden yoldaşları saygı duruşuna çağrısıyla
başladı.
Yoldaş konuşmasında Mayıs’tır. Ölüme karşı, ölüme başkaldırıdır,
yaşamak adına Mayıs. 1 Mayıs, 6 Mayıs, 18 Mayıs, 31 Mayıs vb. gibi tarihler,
birer kilometre taşı, bir dönemecin aydınlık şavkı, zifiri karanlığa karşı
yakılan kızıl ateştir. Dünyamızın emek ordusunun sokaklara çıkıp, kapitalizme
karşı emeğin bayramını kutladığı aydır Mayıs, idamlı gecelerde, idam gecelerin
kavgayı tutuşturduğu aydır Mayıs.
Nurhak'larda direnişin türkülerinin söylendiği ve 18
Mayıs 1977de Haki Karer’in, Amed zindanında dörtlerin kavga ateşini harladığı
aydır. Aydır Mayıs. Ve daha da önemlisi 18 Mayıs 1973’de, çeşitli
milliyetlerden Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın işkencede " Ser Ver, Sır Verme" geleneğini yaratan kızıl
direnişin meşalesini yaktığı aydır Mayıs.
Ve Mayıs, kendisini, ezenlere ve sömürülenlere karşı yüceltenlerden olan
komünist önder İbrahim Kaypakkaya ile gururlandı Diyarbakır zindanın da!
Kaypakkaya yoldaşı anmak ve anlamak Onun ortaya çıktığı ve TKP/ML hareketinin
kurulduğu tarihsel süreci doğru anlamakla bağlı olduğunun kavranması, Dünle
bugünü bugünle geleceği sıkıca bir birine bağlamalı, teori ile pratiği
buluşturan bir konumda durmalıyız.
Bilindiği gibi 18 Mayıs, Türkiye işçi sınıfının tarihsel yürüyüşünün, sınıfsız
toplum yaratma yolunun aydınlatıcısı ve komünist militanların yüreklerinde
devrime olan inancın bitmez tükenmez dinamosu komünist önder İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın faşist diktatörlüğün eli kanlı cellatlarınca Diyarbakır zindanlarında
3.5 ay süren ağır işkenceler sonucu 1973 yılında hunharca katledildiği gündür.
Yoldaş konuşmasının devamının da Kaypakkaya yoldaşın buz kıran rolü oynadığı ve
zor dönemlerin önderi odlunu 12 Mart 1971 faşist darbesinin ardında Diyarbakır işkencehanelerin
de bu önderlik rolünü hakkıyla oynadığını ortaya koyarak, Kaypakkaya yoldaşı
kendi doğuş koşullarında kopuk olarak ele alıp değerlendiren mükemmeliyetçilik
altında inkârcılık ve komünist hareketi hatasız gören inkârcılığın ters yüz
edilmiş ama aynı kaynatan beslenen dogmatik yaklaşımları savunan akımları eleştirerek
konuşmasını noktaladı ve sözü Temel Demirer’e bırktı. Temel Demirer’e; tarzını
yeter ki “Sınırlı Bir Yaşamı Sınırsız Bir Davaya Adayanlar”; Mahir Çayan’ı,
Deniz Gezmiş’i, komünist önder İbrahim Kaypakkaya unutulmasın /
unutturulmasın...
Şimdi bu yolda “gecenin hiç bir zaman karanlık olmadığı”nı asla unutmadan;
şimdi zulme karşı -gereklerini yerine getirerek- yeniden ayağa kalkma
zamanıdır! Postmodern asri zamanlarda, elbette kolay değildir sözünü
ettiğimiz... Ancak “zor”u kolaylaştırmak; yitirdiğimiz başkaldıran insanı
yeniden kazanmakla mümkündür. Bu uğurda yeniden, örneğin komünist önder
Kaypakkaya gibi düşünce ve davranış birliğini yaşamında somutlaştıran
tutarlılığa muhtacız... “Tutarlılık” deyip geçemezsiniz! “Yaşamda tutarlılık”
kendisiyle çelişmeden, düşünceleriyle, duygularıyla, yaşamak istedikleriyle
bütünlük içinde yaşamaktır. Ancak, “yaşamda tutarlılık”, kazanılması da,
korunması da zor bir niteliktir.
“Tutarlı bir yaşam”ın birinci adımı, “doğru yaşam değerleri” ne sahip olmaktır.
“Doğru yaşam değerleri” hem insanlığın evrensel deneyimlerinden süzülen hem de
yaşanan kültürün elemesinden geçen insancıl değerlerdir. Doğruluk, dürüstlük,
çalışkanlık, üreticilik, yararlılık, dostluk, yardımseverlik, farkındalık,
bilinçlilik, açık görüşlülük, duyarlılık gibi insanlık değerleri bir “insancıl
eksen” oluşturur...
Bu “insancıl eksen”, dayanmasını/ direnmesini bilen radikal sosyalizmdir...
Unutulmasın dayanmasını/ direnmesini bilmeyen bir başkaldırı bir sosyalizm
olamaz; “olur” iddiasıysa, olsa olsa “reformculuk” tur. Gerçekten de çağımızın
insana kaybettirdiği özelliklerden birisi de dayanıklılıktır.
Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağlayan her yenilik bizleri biraz
daha “dayanıksız” kılıyor...
Rahata düşkünlük, her şeyin kolayına alışmak. Her şey geçici, yüzeysel ve
değişken. Kalıcılık aşındı, derinlik kayboldu, güvenilirlik unutuldu. Bu
nedenlerle de insanlar “gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyor.” Gerçeklerle
yüzleşmekten kaçınmak.
İşte, dayanıksızlığın en önemli nedenlerinden birisi. Gerçeklerle karşılaştırmadığımız
çocuklarımız, gençlerimiz “dayanıklı” olamıyor. Çünkü kendi yanlışlarını
göremiyor, gördüğü zaman da kabul edemiyor. Toplumumuzun kendi gerçekleriyle
karşılaşmaktan nasıl kaçındığını düşünürsek konunun önemini daha iyi anlarız. “
Dayanıklılık” olgusunun bir önemli kaynağı da “yaşamın anlamı”dır. Eğer bizim
için “yaşamın anlamı” varsa, bu anlam “iç değerlerimiz” üzerine kurulu ise
hayatta karşımıza çıkan sorunlara, kayıplara karşı “dayanıklı” oluruz...
“Tutarlılık” deyip geçemezsiniz! “Yaşamda tutarlılık” kendisiyle çelişmeden,
düşünceleriyle, duygularıyla, yaşamak istedikleriyle bütünlük içinde
yaşamaktır.
Ancak, “yaşamda tutarlılık”, kazanılması da, korunması da zor bir niteliktir.
“Tutarlı bir yaşam”ın birinci adımı, “doğru yaşam değerleri” ne sahip olmaktır.
“Doğru yaşam değerleri” hem insanlığın evrensel deneyimlerinden süzülen hem de
yaşanan kültürün elemesinden geçen insancıl değerlerdir.
Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, üreticilik, yararlılık, dostluk,
yardımseverlik, farkındalık, bilinçlilik, açık görüşlülük, duyarlılık gibi
insanlık değerleri bir “insancıl eksen” oluşturur...
Bu “insancıl eksen”, dayanmasını / direnmesini bilen radikal sosyalizmdir...
Unutulmasın dayanmasını / direnmesini bilmeyen bir başkaldırı bir sosyalizm
olamaz; “olur” iddiasıysa, olsa olsa “reformculuk”tur... Gerçekten de çağımızın
insana kaybettirdiği özelliklerden birisi de dayanıklılıktır.
Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağlayan her yenilik bizleri biraz
daha “dayanıksız” kılıyor...
Rahata düşkünlük, her şeyin kolayına alışmak... Her şey geçici, yüzeysel ve
değişken. Kalıcılık aşındı, derinlik kayboldu, güvenilirlik unutuldu. Bu
nedenlerle de insanlar “gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyor.” Gerçeklerle
yüzleşmekten kaçınmak.
Eğer bizim için “yaşamın anlamı” varsa, bu anlam “iç değerlerimiz” üzerine
kurulu ise hayatta karşımıza çıkan sorunlara, kayıplara karşı “dayanıklı”
oluruz... Yaşam bir mücadele midir? Öyledir! O zaman “dayanıklılık” da bu
mücadeleyi kazanmanın en etkin niteliklerinden birisidir. Her zaman değerliydi.
Günümüzde daha da değerli... Biz(ler)e, kapitalist sömürü ve kültürün “normali”ne
karşı dayanıklılığı/ direngenliği öğretenlerden birisi de Kaypakkaya’dır...
Gelecek uzun sürse de; etrafımız zifiri bir karanlıkla kuşatılsa da; şimdi şafak
için yoksullarla, işçilerle, kadınlarla, gençlerle, Kürtlerle yani “yeryüzünün
lanetlileri”yle ayaklanma yani isyan zamanıdır.
Hep söylediğimiz gibi, sınıflı toplumların tarihi nasıl “sınıf mücadelelerinin
tarihi” ise, bu tarih aynı zamanda daha iyi, daha özgür, daha eşitlikçi, daha
dayanışmacı bir yaşam arzusunun/ mücadelesinin de tarihidir. Sınıflı toplumun
başından beri, ta kölecilikten bu yana her zaman bu amaçlar için isyan eden,
mücadeleye atılan insanlar olmuş ve bütün kanlı bastırmalara karşın halk
hareketi yeniden yeniden kendi küllerinden doğarak kendisini var etmiştir.
Yani, sınıflı toplumlar tarihi, en genel anlamda devrimler ve karşı-devrimler
tarihidir. Resmi tarih kitaplarının sayfaları arasında çoğu kez geçiştirilen ve
unutturulmaya çalışılan bu tarihin en sihirli kelimeleri ise “ayaklanma” ya da
“isyan” veya “başkaldırı”dır...
Kaypakkaya yoldaşın bıraktığı değerleri dünden bugüne taşımak ve geleceğe
sağlam adımlarla yürümek için gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler, dünyayı
değiştirme kavgasına katılarak kavganın neferi olmaya çalışıyorlar. Sözleriyle
konuşmasını sonlandırdı. İkinci bölümde soru yanıtla süren panel oldukça canlı
ve verimli geçti.
Yoldaşın; Kaypakkaya yoldaşı anlayarak, ondan öğrenip dünü bugüne bugünü
geleceğe taşıyarak yakalayıp-aşacağız. Kaypakkaya yoldaşı anmak, dünü
anlamaktır. Kaypakkaya’yı anmak dünü bugüne devrimci bir temelde taşımaktır.
Kaypakkaya yoldaşı anmak, O'ndan, öğrenmekti. O'nun gibi davaya, örgüte,
yoldaşlığa güven ve bağlılıkla mücadele etmektir. O halde, siz göçmen
emekçileri, yoldaşları: Ve çelik Suyunu aldı şiarıyla devrimci mücadeleye
sıkıca sarılarak, dünü bugüne bugünü geleceğe bağlayarak kavganın engin
denizine atılmaya çağıran sözlerinin ardından panel sona erdi.
Mayıs şehitleri ölümsüzdür!
Komünist önder Kaypakkaya yoldaş ölümsüzdür!
Yaşasın devrim ve sosyalizm savaşımımız!
Fransa-Nancy Halkın Birliği Okurları