Yoldaş konuşmasında Mayıs’tır. Ölüme karşı, ölüme başkaldırıdır, yaşamak adına Mayıs. 1 Mayıs, 6 Mayıs, 18 Mayıs, 31 Mayıs vb. gibi tarihler, birer kilometre taşı, bir dönemecin aydınlık şavkı, zifiri karanlığa karşı yakılan kızıl ateştir. Dünyamızın emek ordusunun sokaklara çıkıp, kapitalizme karşı emeğin bayramını kutladığı aydır Mayıs, idamlı gecelerde, idam gecelerin kavgayı tutuşturduğu aydır Mayıs.
Nurhak'larda direnişin türkülerinin söylendiği ve 18
Mayıs 1977de Haki Karer’in, Amed zindanında dörtlerin kavga ateşini harladığı
aydır. Aydır Mayıs. Ve daha da önemlisi 18 Mayıs 1973’de, çeşitli
milliyetlerden Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın işkencede " Ser Ver, Sır Verme" geleneğini yaratan kızıl
direnişin meşalesini yaktığı aydır Mayıs.
Ve Mayıs, kendisini, ezenlere ve sömürülenlere karşı yüceltenlerden olan komünist önder İbrahim Kaypakkaya ile gururlandı Diyarbakır zindanın da!
Kaypakkaya yoldaşı anmak ve anlamak Onun ortaya çıktığı ve TKP/ML hareketinin kurulduğu tarihsel süreci doğru anlamakla bağlı olduğunun kavranması, Dünle bugünü bugünle geleceği sıkıca bir birine bağlamalı, teori ile pratiği buluşturan bir konumda durmalıyız.
Bilindiği gibi 18 Mayıs, Türkiye işçi sınıfının tarihsel yürüyüşünün, sınıfsız toplum yaratma yolunun aydınlatıcısı ve komünist militanların yüreklerinde devrime olan inancın bitmez tükenmez dinamosu komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın faşist diktatörlüğün eli kanlı cellatlarınca Diyarbakır zindanlarında 3.5 ay süren ağır işkenceler sonucu 1973 yılında hunharca katledildiği gündür.
Yoldaş konuşmasının devamının da Kaypakkaya yoldaşın buz kıran rolü oynadığı ve zor dönemlerin önderi odlunu 12 Mart 1971 faşist darbesinin ardında Diyarbakır işkencehanelerin de bu önderlik rolünü hakkıyla oynadığını ortaya koyarak, Kaypakkaya yoldaşı kendi doğuş koşullarında kopuk olarak ele alıp değerlendiren mükemmeliyetçilik altında inkârcılık ve komünist hareketi hatasız gören inkârcılığın ters yüz edilmiş ama aynı kaynatan beslenen dogmatik yaklaşımları savunan akımları eleştirerek konuşmasını noktaladı ve sözü Temel Demirer’e bırktı. Temel Demirer’e; tarzını yeter ki “Sınırlı Bir Yaşamı Sınırsız Bir Davaya Adayanlar”; Mahir Çayan’ı, Deniz Gezmiş’i, komünist önder İbrahim Kaypakkaya unutulmasın / unutturulmasın...
Şimdi bu yolda “gecenin hiç bir zaman karanlık olmadığı”nı asla unutmadan; şimdi zulme karşı -gereklerini yerine getirerek- yeniden ayağa kalkma zamanıdır! Postmodern asri zamanlarda, elbette kolay değildir sözünü ettiğimiz... Ancak “zor”u kolaylaştırmak; yitirdiğimiz başkaldıran insanı yeniden kazanmakla mümkündür. Bu uğurda yeniden, örneğin komünist önder Kaypakkaya gibi düşünce ve davranış birliğini yaşamında somutlaştıran tutarlılığa muhtacız... “Tutarlılık” deyip geçemezsiniz! “Yaşamda tutarlılık” kendisiyle çelişmeden, düşünceleriyle, duygularıyla, yaşamak istedikleriyle bütünlük içinde yaşamaktır. Ancak, “yaşamda tutarlılık”, kazanılması da, korunması da zor bir niteliktir.
“Tutarlı bir yaşam”ın birinci adımı, “doğru yaşam değerleri” ne sahip olmaktır. “Doğru yaşam değerleri” hem insanlığın evrensel deneyimlerinden süzülen hem de yaşanan kültürün elemesinden geçen insancıl değerlerdir. Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, üreticilik, yararlılık, dostluk, yardımseverlik, farkındalık, bilinçlilik, açık görüşlülük, duyarlılık gibi insanlık değerleri bir “insancıl eksen” oluşturur...
Bu “insancıl eksen”, dayanmasını/ direnmesini bilen radikal sosyalizmdir...
Unutulmasın dayanmasını/ direnmesini bilmeyen bir başkaldırı bir sosyalizm olamaz; “olur” iddiasıysa, olsa olsa “reformculuk” tur. Gerçekten de çağımızın insana kaybettirdiği özelliklerden birisi de dayanıklılıktır.
Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağlayan her yenilik bizleri biraz daha “dayanıksız” kılıyor...
Rahata düşkünlük, her şeyin kolayına alışmak. Her şey geçici, yüzeysel ve değişken. Kalıcılık aşındı, derinlik kayboldu, güvenilirlik unutuldu. Bu nedenlerle de insanlar “gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyor.” Gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmak.
İşte, dayanıksızlığın en önemli nedenlerinden birisi. Gerçeklerle karşılaştırmadığımız çocuklarımız, gençlerimiz “dayanıklı” olamıyor. Çünkü kendi yanlışlarını göremiyor, gördüğü zaman da kabul edemiyor. Toplumumuzun kendi gerçekleriyle karşılaşmaktan nasıl kaçındığını düşünürsek konunun önemini daha iyi anlarız. “ Dayanıklılık” olgusunun bir önemli kaynağı da “yaşamın anlamı”dır. Eğer bizim için “yaşamın anlamı” varsa, bu anlam “iç değerlerimiz” üzerine kurulu ise hayatta karşımıza çıkan sorunlara, kayıplara karşı “dayanıklı” oluruz...
“Tutarlılık” deyip geçemezsiniz! “Yaşamda tutarlılık” kendisiyle çelişmeden, düşünceleriyle, duygularıyla, yaşamak istedikleriyle bütünlük içinde yaşamaktır.
Ancak, “yaşamda tutarlılık”, kazanılması da, korunması da zor bir niteliktir.
“Tutarlı bir yaşam”ın birinci adımı, “doğru yaşam değerleri” ne sahip olmaktır.
“Doğru yaşam değerleri” hem insanlığın evrensel deneyimlerinden süzülen hem de yaşanan kültürün elemesinden geçen insancıl değerlerdir.
Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, üreticilik, yararlılık, dostluk, yardımseverlik, farkındalık, bilinçlilik, açık görüşlülük, duyarlılık gibi insanlık değerleri bir “insancıl eksen” oluşturur...
Bu “insancıl eksen”, dayanmasını / direnmesini bilen radikal sosyalizmdir...
Unutulmasın dayanmasını / direnmesini bilmeyen bir başkaldırı bir sosyalizm olamaz; “olur” iddiasıysa, olsa olsa “reformculuk”tur... Gerçekten de çağımızın insana kaybettirdiği özelliklerden birisi de dayanıklılıktır.
Öyle görünüyor ki, insan yaşamına rahatlık sağlayan her yenilik bizleri biraz daha “dayanıksız” kılıyor...
Rahata düşkünlük, her şeyin kolayına alışmak... Her şey geçici, yüzeysel ve değişken. Kalıcılık aşındı, derinlik kayboldu, güvenilirlik unutuldu. Bu nedenlerle de insanlar “gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyor.” Gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmak.
Eğer bizim için “yaşamın anlamı” varsa, bu anlam “iç değerlerimiz” üzerine kurulu ise hayatta karşımıza çıkan sorunlara, kayıplara karşı “dayanıklı” oluruz... Yaşam bir mücadele midir? Öyledir! O zaman “dayanıklılık” da bu mücadeleyi kazanmanın en etkin niteliklerinden birisidir. Her zaman değerliydi. Günümüzde daha da değerli... Biz(ler)e, kapitalist sömürü ve kültürün “normali”ne karşı dayanıklılığı/ direngenliği öğretenlerden birisi de Kaypakkaya’dır...
Gelecek uzun sürse de; etrafımız zifiri bir karanlıkla kuşatılsa da; şimdi şafak için yoksullarla, işçilerle, kadınlarla, gençlerle, Kürtlerle yani “yeryüzünün lanetlileri”yle ayaklanma yani isyan zamanıdır.
Hep söylediğimiz gibi, sınıflı toplumların tarihi nasıl “sınıf mücadelelerinin tarihi” ise, bu tarih aynı zamanda daha iyi, daha özgür, daha eşitlikçi, daha dayanışmacı bir yaşam arzusunun/ mücadelesinin de tarihidir. Sınıflı toplumun başından beri, ta kölecilikten bu yana her zaman bu amaçlar için isyan eden, mücadeleye atılan insanlar olmuş ve bütün kanlı bastırmalara karşın halk hareketi yeniden yeniden kendi küllerinden doğarak kendisini var etmiştir.
Yani, sınıflı toplumlar tarihi, en genel anlamda devrimler ve karşı-devrimler tarihidir. Resmi tarih kitaplarının sayfaları arasında çoğu kez geçiştirilen ve unutturulmaya çalışılan bu tarihin en sihirli kelimeleri ise “ayaklanma” ya da “isyan” veya “başkaldırı”dır...
Kaypakkaya yoldaşın bıraktığı değerleri dünden bugüne taşımak ve geleceğe sağlam adımlarla yürümek için gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler, dünyayı değiştirme kavgasına katılarak kavganın neferi olmaya çalışıyorlar. Sözleriyle konuşmasını sonlandırdı. İkinci bölümde soru yanıtla süren panel oldukça canlı ve verimli geçti.
Yoldaşın; Kaypakkaya yoldaşı anlayarak, ondan öğrenip dünü bugüne bugünü geleceğe taşıyarak yakalayıp-aşacağız. Kaypakkaya yoldaşı anmak, dünü anlamaktır. Kaypakkaya’yı anmak dünü bugüne devrimci bir temelde taşımaktır. Kaypakkaya yoldaşı anmak, O'ndan, öğrenmekti. O'nun gibi davaya, örgüte, yoldaşlığa güven ve bağlılıkla mücadele etmektir. O halde, siz göçmen emekçileri, yoldaşları: Ve çelik Suyunu aldı şiarıyla devrimci mücadeleye sıkıca sarılarak, dünü bugüne bugünü geleceğe bağlayarak kavganın engin denizine atılmaya çağıran sözlerinin ardından panel sona erdi.
Mayıs şehitleri ölümsüzdür!
Komünist önder Kaypakkaya yoldaş ölümsüzdür!
Yaşasın devrim ve sosyalizm savaşımımız!
Fransa-Nancy Halkın Birliği Okurları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder