8 Haziran 2016 Çarşamba

3 GÜNDE KAZANDIĞI PARA SADECE 15 TL


  Halkların Köprüsü Derneği’nin hazırladığı rapor, ülkelerindeki savaştan kaçan Suriyeli mültecilerin nasıl emek sömürüsüne maruz kaldıklarını ortaya koydu. Bu mültecilerden biri olan 3 çocuk annesi Huriye Hasan’ın, sigortasız olarak metresi 1.5 TL karşılığında yaptığı gelinlik işlemesi işinden 3 günde eline geçen para sadece 15 TL.
Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı mülteci sayısı 3 milyonun üzerinde. Bu mültecilerin 250 bini AFAD kamlarında barındırılırken, geriye kalan 2 milyon 750 bini ise Türkiye metropollerinde yoğun hak ihlali ve emek sömürüsü altında yaşamaya tutunma uğraşı içerisinde. Suriye’de yaşanan iç savaş ve DAİŞ vahşetinden kaçarak Türkiye’ye gelen mültecilerin oldukça büyük bir bölümü İzmir’e yerleşmiş durumda.
İzmir Halkların Köprüsü Derneği’nin 99 mülteci aileden 112 kişi ile yaptıkları görüşme sonucu hazırladığı Mültecilerin Çalışma Hayatına Dair Saha Araştırması Raporu, mültecilerin yaşadığı hak ihlalleri ve emek sömürüsünü de gözler önüne serer nitelikte.
Her 5 mülteci çocuktan 1 çalışmakta
Raporda görüşülen 112 kişinin 1’i kız çocuğu olmak üzere 3’ü kadın, 26’sı erkek çocuğu olmak üzere 109 kişi erkek. Görüşülen bu hanelerde yaşayanların ise 143’ü kadın, 130’u erkek ve 295’i de çocuk.
Bunlardan ise sadece 127 kişi çalışıyor. Her 5 kişiden ancak birinin çalıştığı anlaşılan görüşülen bu mülteci ailelerin okul çağında 130 çocuğu var ve bu çocukların 29’u okul okumak yerine bir işte çalışır durumda. Çalışan toplam 93 kişinin ise hiçbirinin ne iş sözleşmesi var nede iş güvencesi ve sigortası.
Mülteciler işten atılmaktan korkuyor!
Çalışmakta olan bu 93 kişiye ‘İşyerinde ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?’ şeklinde yöneltilen soruya cevap veren 58 kişinden 37’si ‘aynı işi yaptığı diğer çalışanlardan daha az ücret aldığı’, 35’i ‘iş güvencesi olmadığı ve her an atılabileceğini’, 26’sı ‘dil ve iletişim sorunu yaşadığını’, 17’si ‘hor görülme, ayrımcılık ve hak ihlalleri ile karşılaştığını’, 12’si ‘ücretini düzenli alamadığını’, 10 kişi ise ‘sağlıksız koşullarda çalıştığını’ kaydetti.
Yine görüşülen bu mültecilerden 11’si ayrımcılık ve hak ihlallerini ‘üstlerinden’, 7’si ‘çalışma arkadaşlarından’, 4’ü ‘müşterilerden’, 6’sı ise ‘işverenden’ gördüğü yanıtını verdi.
Üç günlük emeğin karşılığı: 15 TL
Raporda yer alan görüşülen kişilerden biri Halep’ten 3 yıl önce İzmir’e gelen 3 çocuk annesi Huriye Hasan (34). Türkiye’de mülteci olduklarından dolayı emeklerinin sömürüldüklerini dile getiren Hasan, sigortasız olarak evde metresi 1.5 TL karşılığında gelinlik işlemesi yaptığını ve üç günde yapabildiği toplam 9 metre iş için 15 TL kazanabildiğini anlattı.
İki çocuğunun okula gitmesi ve ev kirasının 270 TL olmasından kaynaklı mecburiyetten bu işi yaptığını söyleyen Hasan, yine kız kardeşinin ise ailesini geçindirebilmek için 200 adet sigarayı 3 TL karşılığında sardığını dile getirmiş.
Emeklerinin sömürüldüğünün farkında olan, ancak çalışmaktan başka çareleri olmadığını söyleyen Hasan’ın tek isteği, savaşın sonlanması halinde bir an önce ülkelerine geri dönmek.
Sigortasız emeğimiz sömürülüyor!
Halep’ten 1 buçuk yıl önce İzmir’e gelen Mahmut Hüseyin (32) de Türkiye’ye geldiği günden beri çalıştıkları işlerinde emeklerinin karşılığını almadığını ifade ediyor.
Sigortasız çalıştırıldıklarını belirten Hüseyin, içinde bulundukları zorlu hayatı “3 çocuğum var. Ev kiram 300 TL. Aldığım maaş ancak ev kirası ve ev masraflarını karşılıyor. Evde başka çalışan olmadığından dolayı yaşamımızı geçindirmekte zorluk yaşıyoruz” sözleriyle dile getiriyor.

Hüseyin de tıpkı diğer mülteciler gibi ülkelerindeki savaşın bir an önce son bulup, topraklarına geri dönme umudu içerisinde

Düztepede Yakılan devrim Ateşi Emekçilerin Kavgasında Yaşıyor..!



    Bundan tam 40 yıl önce, 9 Haziran 1976 günü, iki devrimci ; İlhan Emre ve Mehmet Ali Özpolat, Gaziantep’in Düztepe semtindeki bir ihbar sonucu polis ve jandarmanın teslim olun çağrılarına silahlarıyla karşı durdukları ve direndikleri için katledildiler.
İlhan öğrenci, Mehmet Ali ise işçiydi Ama her ikisi de THKO-Halkın Kurtluşu militanlarıydı. Her iki devrimcide Gaziantep’te, THKO-Halkın Kurtuluşu örgütlenmesi için yoğun bir çalışma yürütüyorlardı.
Onların kaldıkları briket duvarlı ev, Turgut Bulut adlı bir hainin ihbarı sonucu polisler tarafından 8 Haziran 1976 tarihinde kuşatıldı. Teslim olmayı reddeden iki devrimci, örgüt belgelerinin düşmanın eline geçmemesi için silahlı direnişe başladılar. Gaziantep Zırhlı Tugay birliklerinin de katıldığı kuşatma ile evin etrafında birkaç çember oluştu. Direnişe destek olmak isteyen Gaziantep halkı da semtte toplanmaya, sloganlar atmaya başladı.
Yüzlerce polis ve askerin ağır silahlarla, tanklarla katıldığı operasyonu bizzat yöneten ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’du. Devlet; Düztepe katliamını haklı çıkarmak için, radyolarda , gecekonduda onlarca kişinin bulunduğu, bir kadının rehin alındığı, evin altında tüneller olduğu vb. gibi yalanlara başvurdu .. Oysa evin içinde yalnızca direnen iki devrimciden başka kimse yoktu.
İki gün süren yoğun çatışmada ilk katledilen İlhan Emre oldu. Çemberi yarmak isterken gece yarısı vuruldu. Evde tek kalan Mehmet Ali Özpolat direnişe devam etti, 9 Haziran günü o da eve açılan tank ateşiyle katledildi. Devrimcilere dışarıdan destek olan halktan bir işçi de askerler tarafından öldürüldü. Devlet, devrimcilerin silahlarından ve cansız bedenlerinden başka, işine yarayacak hiçbir şey bulamadı o evde.

Düztepe direnişi, devrimci hareketin teslimiyete karşı direnişin adı dönemin genç devrimcilerine, devrimcilere sempati duyan emekçilere velhasıl tüm mücadeleci güçlere ,direnme ruhunu aşıladı. Düzene cesaret ve militanlıkla karşı koymak gerektiğinin bayrağını açtılar ve İki devrimcinin koca bir tugayla iki gün boyunca baş eğmez ve ölümü hiçe sayan direnişle yürünmesi gereken devrimci yolu gösterdiler. Katledilmelerinin 40.yılında elde silah dilde devrimci şiarlarla ölümsüzler ordusuna kattığımız İlhan Emre ile Mehmet Ali Özpolat'ı saygıyla anıyoruz. 

Alman emperyalizmi Almanya Grup Yorumun Festivalde Çalıp söylemesine engel olmaya çalışıyor.


Engellemeye çalışılan festivalin yapılması için Grup Yorum üyesi İhsan Çibelik 6 gündür açlık grevinde...!!!
Alman emperyalizmin keyfi uygulamalarını ve baskılarını bir kez daha direnerek yamak birleşik savaşımla mümkündür.. Biliyoruz ki,
Grup Yorum Halktır ve Susturulamaz
Tüm emekçileri ve devrimcileri Gladbeck belediyesinin önünde açılan direniş çadırına destek olup dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

Yasaklar Sökmez Grup Yorum Susturulamaz...!

7 Haziran 2016 Salı

HDP Çocuk Cezaevlerindeki “Elektrik Parası Engelini” Bakana Sordu.



HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan çocuk cezaevlerine gönderilen radyolara “Elektrik parası engelini” Adalet Bakanlığı’na sordu.
“Adalet Bakanlığı’nın, mektupların, telefon kartlarının, su, elektrikli cihazlar gibi temel ihtiyaçların çocuklara ücretsiz sağlanmasına ilişkin bir çalışması bulunmakta mıdır?“
Kanun
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Çelik Özkan, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu hatırlattı.
67. maddesinde yer alan, çocuk/yetişkin ayrımı yapılmaksızın tüm mahpusları kapsayacak şekilde, televizyon ve radyo kanallarının denetimine ve bu cihazların mahpuslar tarafından satın alınmak zorunda olduğuna ilişkin hükümleri aktardı.
“1- Hükümlü, ceza infaz kurumlarında merkezi yayın sistemi bulunduğu takdirde bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir.
2- Merkezi yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilir. Bu cihazlar, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır.”
Yönetmelik
Önergede Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in 9. maddesinin 1 ve 3. fıkralarına da yer verildi.
"1- Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuz yedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir.
3- Aydınlatma dışındaki elektrik giderleri hükümlü tarafından karşılanır.
Sorular
Önergede yönetmelikte geçen elektrikli cihazların ücretsiz verilmediği ceza infaz kurumlarının hangileri olduğu, elektrikli cihazların ücret karşılığında verildiği kurumlarda maddi durumları yetersiz olan çocuk mahpusların ihtiyaçları nasıl karşılandığı soruldu.
Önergede yer alan bazı sorular şunlar…
*Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün ilgili yazısı doğrultusunda çocuk kapalı ceza infaz kurumları, çocuk eğitimevleri ve yetişkinlerin bulunduğu kapalı ceza infaz kurumlarında, yönetmelikte geçen ‘otuz yedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı, radyo’ gibi elektrikli cihazlar ücretsiz mi verilmektedir?
*Elektrikli cihazların elektrik ücretinin alınmaması hapishane idarelerinin inisiyatifi doğrultusunda mı gerçekleşmektedir? Bunun denetimi nasıl sağlanmaktadır?
*Çocukların faydalanacakları yayınların yararlı olup olmadığının inisiyatif dahilinde olması, yasal olan ancak hapishane idaresi tarafından yararlı olmadığı belirtilen bir yayının çocuk mahpuslara verilmemesi keyfi bir uygulama olacağından bunun denetimi nasıl sağlanmaktadır?
Ne olmuştu?
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) geçtiğimiz aylarda, 12 yaşındaki bir tutuklunun"Ses istiyorum. Burada kendi sesimden başka hiçbir şey yok. Müzik dinlemek istiyorum" sözleri üzerine beş radyo alarak cezaevine göndermişti.
Ancak cezaevi idaresi elektrikli radyoları "Bu çocuklara para gelmiyor. Elektrik parasını ödeyemezler" diyerek 15 gün sonra geri gönderdi.

İstanbul'da polise bombalı saldırı: 7'si polis 11 ölü, 36 yaralı..!

İstanbul’da Beyazıt Karakolu ile Vezneciler otobüs durağı arasında polise yönelik bombalı saldırı düzenlendi. Çevik kuvvet otobüsünün geçişi sırasında düzenlenen bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre; yedi polis şehit oldu, dört kişi de hayatını kaybetti. Patlamada ayrıca 3’ü ağır 36 kişi de yaralandı.
İstanbul 10.Sulh Hakimliği tarafından Vezneciler'de meydana gelen patlamayla ilgili yayın yasağı geldi.
ERDOĞAN HASEKİ'DE
Erdoğan patlama sonrası yaralıları ziyaret etmek için Haseki Hastanesi'ne gitti.
KÖŞK'TE GÜVENLİK TOPLANTISI
Saldırının ardından İstanbul Valisi Vasip Şahin'den bilgi alan Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde İçişleri Bakanı Efkan Âlâ ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile bir araya geldi.
VALİ ŞAHİN ACI TABLOYU AÇIKLADI
İstanbul Valisi Vasip Şahin canlı yayında patlamaya ilişkin bir açıklama yaptı. Şahin, “bugün saat 8:40 sıralarında Vezneciler semtimizde yoldan geçen çevik kuvvet polisimizi taşıyan araçlara bombalı saldırı yapılmıştır. bunun neticesinde 7’si polis 4’ü vatandaşımız hayatını kaybetti, 3’ü ağır 36 kişi yaralandı” dedi.
BÖLGE ÇEMBERE ALINDI
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden Vezneciler’e kadarki bölge polis tarafından çevrildi. Patlamanın etkisiyle geniş bir alanda büyük tahribat yaşandığı ve binaların camlarının kırıldığı gözlendi. Polis bir taraftan da hasar meydana gelen iş yerlerini tahliye etmeye başladı.
Bölgede ikinci bombadan şüphelenen polisler, kontrollü patlama yapmak için basın mensupları ve yurttaşları bölgeden uzaklaştırıyor.

Sapıklığa ve sapkınlığa YASAL KILIF..!


Kuruluşunu savaş koşulları üzerine inşa eden bir devletin ya da bir siyasal organizasyonun halet-i ruhiyesi de kaçınılmazdır ki kaotik, şüpheci, kızgın, ekâbir ve eril özelliklerce belirlenir. Yönettiği toplum için ise o sadece, kendisinden itina edilerek korkulan ve kararlarına karşı sessiz düşünmeye dahi girilmeden biat edilen bir baba figürdür.
Aksi takdirde toplum, şahsiyet terbiyesi kazandırılması adına babasının kulaklarından çektiği bir haylaz çocuktur. Ancak terbiyesine daha zigottayken başlanılan bu toplum, babasının tüm davranış setlerini o kadar güçlü bir şekilde içselleştirmiştir ki tüm tutum ve hareketlerini yukarıdan aşağıya olacak şekilde ve hiç sorgulamaksızın giyinir. 
Toplum “Erkek adamın erkek çocuğu olur” misali bir yaklaşımla hem daha fazla disipline olur hem de onun ayrıcalıklı konumunu güçlendirici daha başka pratiklerde bulunur bu baba figür. Bunu sağlamak için ise her yol mubahtır, önüne dağ çıksa dayanmaz. Gerekirse her yere savaş açılır. Dağa, taşa, ovaya; kadınlara, çocuklara... Hepsini yerle bir etmek meşrudur kendince, çünkü elinde ona tanrı-baba tarafından verilen yetkileri vardır. Bunun adı kanun yapma yetkisidir.
Bu yetkinin en büyüğünü önce Kürtler’e savaş açarak kullandı. Çünkü Kürtler kağnılar, ‘kınalı kuzular’ mitiyle sözüm ona emperyalistlerden kurtarılmış bu ‘vatanın bir bölümünü’ ellerinden almak isteyen sergerdelerdir ve ortadan kaldırılmaları gerekirdi. “Kanuni yollara başvurarak” Kürt jenosizmi mutlak surette gerçekleştirildi. “Kanuni” mücadelenin son tahlildeki adı ise dokunulmazlıklar oldu. Günümüz demokrasisine bir kara leke olarak düşen dokunulmazlıkların kaldırılması kararı eğlenceli bir oyun misali, AKP’li vekillerin şen kahkahaları arasında alındı. Serotonin patlamasına sebep olan bu karar, yüz kaslarının hiç olmadığı kadar açılıp kapanmasına yol açtı. AKP’li güruhun amigdalasından ağız çevresine kahkaha olarak yayılan ancak aslında bunun kahkaha değil de kapıldıkları öfke, kızgınlık ve kibir nedeniyle kaybettikleri akıl sağlıklarının olduğu şüphesizdir.
‘Deliler Evi’nin kahkahası da bol olur
‘Deliler evi’ne dönen meclisteki bu şen kahkahaya bir kahkaha daha eklenildi hiç vakit kaybetmeksizin. O da, çocuk ve kadın hakkının en açık şekilde gasp edildiği 479 sayfalık bir rapordu. Çocuk istismarı ile tecavüzlerin önünü yasal olarak açacak bir teklifi meclis gündemine sokan rapor gereği Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve 6284 sayılı Şiddet Önleme Kanunu’nda değişiklikler yapılması isteniyor. Rapor çocukların istismarcısıyla evlendirilmesinin, aile danışmanlığına dini ayar, nafakanın gasp edilerek engellenmesinin önünü yasal olarak açıyor. “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” başlığı altında kurulan bir Boşanma Araştırma Komisyonu eliyle kamuoyu gündemine getirilmeye ve buradan da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Hiç üşenilmeden hazırlanan bu raporun her sayfası patlamaya her an müsait bir dinamit gibi toplum bünyesine adapte edilerek yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu 479 dinamitin patlaması halinde, toplumdaki mevcut kadın-çocuk algısı/sorununu, şu anki halinin de ötesinde bir yere doğru toplumu da içerisine katacak bir şekilde götürerek yerle bir edecektir tüm her şeyi. Özellikle de çocuk istismarına yasal bir kılıf geçirilmesine sebep olacağından bu durum tehlike seviyesini 1’e indiriyor.
Çocuk istismarcısının, tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca sorunsuz ve başarılı bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanmasını öneren teklif, pedofiliyi normalleştiren bir zihniyetin, toplum aklını sadece belden aşağısı ile konumlandırmasını sağlamaktan başka bir şey değil. Yasama gücünü ele geçiren paternalist muhafazakarlığının bir dışavurumudur. Mesaisinin büyük çoğunluğunu, yönünü kadının aleyhine doğru çeviren yasama faaliyetleri ile dolduran bu muhafazakârlığın baba tutumu sadece kendi rızasını gözetmektedir. Paternalist muhafazakârlığın kapsamındaki iki ana gelenekten biri olan Tek-Millet Muhafazakârlığını en önce Kürtler’i yok etmek için, beraberinde de kadınları ve çocukları tecavüz ve istismar kıskacında sindirmek ve gericiliğe hapsetmek adına hayata geçiren bu zihniyetin karşısında durmak gerekliliği, tüm bu olan bitenler kadar somuttur. Hiç retoriksiz bir şekilde ‘Haddinizi bilin, siz kimsiniz’ demenin vakti geldi de geçti. Sapıklığa uydurulan bu yasal kılıfı çıkarıp hayatımızdan çıkarmamız gerekir. Yoksa tüm her şeyimizi can yerinden vuracak bunlar ki o vakit geldiğinde ise iş işten geçmiş olacaktır ve bundan korkarım!

Minbic Askeri Meclisi Üyesi ve Şems El-Şemal Taburu Komutanı Faysal Ebu Leyla, IŞİD’e karşı direnişe geçerken kızı için bir mektup kaleme alarak, “Babanla gurur duyacaksın” dedi...!


Minbic’e yönelik 1 Haziran’da başlatılan operasyonun komutasında yer alan Minbic Askeri Meclisi Üyesi ve Şems El-Şemal Taburu Komutanı Faysal Ebu Leyla, 3 Haziran günü Xefiet Ebû Qelqel köyünde havan topunun yakınına düşmesi sonucu ağır yaralandı.
Kafasından aldığı şarapnel parçasıyla ağır yaralanan Ebu Leyla doktorların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı. Uzun süredir Rojava’da IŞİD’e karşı taburuyla birlikte mücadele veren Ebu Leyla, Kobanê savaşında da yer almıştı. Ebu Leyla, direnişine başlarken kızı için bir mektup kaleme aldı. Ebu Leyla’nın kızı için yazdığı mektup şöyle:
“Sevgili Leyla’ya
Görevimiz olan seni ve senin gibi çocukları savunmak ve o temelde savaşmak için bu yoldayız.
Büyüdüğünüz zaman babalarımız ve dedelerimiz bizim için hiçbir şey yapmadı düşüncesiyle bizi suçlamayacağınızı umuyorum.
Sen ve senin gibi çocuklar için savaşacağım, karşılaştığımız bütün tehlikelere bu toprakların çocukları daha güzel bir gelecek ve özgürlük içinde yaşasınlar diye göğüs geriyoruz.
Bizim aziz ülkemiz Suriye tamamıyla özgürleşene kadar bu devrimi sürdüreceğiz.
Seni çok özledim!
Leyla tatlım emin ol ki şehit ya da diri ne durumda olsam olayım, her zaman babanla gurur duyacaksın.
Seni öpüyorum
Baban Ebu Leyla, Kobanê”
Minbic’i Özgürleştirme Operasyonu’nda yaşamını yitiren Minbic Askeri Meclisi Üyesi ve Şems El-Şemal Taburu Komutanı Faysal Ebu Leyla, bugün Kobanê’de toprağa verilecek. Kobanê’nin unutulmaz cesur komutanı Faysal Ebu Leyla, bugün saat 16.00’da Şehit Dicle Mezarlığı’nda düzenlenecek bir törenle sonsuzluğa uğurlanacak.