9 Şubat 2019 Cumartesi

YEREL SEÇİMLER VE DEVRİMCİ TAKTİK..!



Faşist ve gerici düzen partilerinin yerel seçim sahtekarlıkları başladı. AKP-MHP’nin başını çektiği faşist Cumhur ittifakı da, CHP-İYİ partinin başını çektiği gerici faşist Millet İttifakı da yerel seçimleri genel seçime dönüştürerek yığınları aldatıp yedeklemek için  “demokrasi komedisi” oynuyorlar. Dahası yerel seçimlerde işçi ve emekçiler, her iki faşist gerici klik arasında birisini desteklemeye zorlanıyorlar.
Zaten göstermelik hale getirilmiş seçimler, içişleri ve Valiliklere tanınan yetkilerle merkezi devletin çizdiği sınırların dışına çıkmayan-çıkamayan  belediye başkanları, muhtarlıklar ve belediye meclis üyelerinin görevden alındığı, halkın iradesinin hiçe sayıldığı gerçeğini dikkate aldığımızda, yerel seçimler düne göre daha fazla göstermelik bir hal almıştır.
Kuşku yok ki, komünistler açısında burjuva düzen partilerinin başrol oynadıkları gerek genel ve gerekse de yerel seçimler ortamında asıl olan, iliklerine dek çürümüş, faşist baskı, zulüm, gözaltı ve zindan terörüyle sürdürülebilen faşist diktatörlüğü, politik sistem ve halk düşmanı devletin teşhiri, devrim ve sosyalizm propagandası yapılarak  yığınların uyandırılıp, örgütlenmesini geliştirip mücadeleyi ileriye taşımaktır. 
Haliyle bu devrimci seçim taktiğinin, faşist gerici-sosyal-demokrat bilumum burjuva düzen partilerinin mevcut taktiklerini bozacak, kapsam içerikte olması gerekir. Bütün faşist AKP-MHP Cumhur İttifakından, CHP-İYİ Parti Millet İttifakına, Vatan Partisinden BBP’ye, SP’den BTP’ye burjuva düzeni ayakta tutmaya çalışan  faşist gerici partiler ve  sol ve sosyalist maskeli partileri ile kesin ayrım çizgileriyle ayrışmış devrimci bir yerel seçim politikası ve taktiği izlenerek, sisteme sıkıca bağlanmaya ve umutsuzluk içine itilmeye çalışılan işçi sınıfı ve emekçi milyonlara ve Kürt yoksullarının düzenden kopuş süreçleri ilerletilebilir ve  alternatif olmadıkları netçe ortaya konur.
Yerel seçimlerde burjuva düzen partilerin amacı ne?  
Mevcut halde yerel seçimler, AKP-MHP merkezli faşist “Cumhur ittifakı” ile CHP-İYİ Parti öncülüğüne dayanan gerici-faşist “Millet ittifakı” arasında süren bir iktidar savaşımına dönüşmüştür.  Faşist Cumhur ittifakı yerellerde seçimlerde başarıyla çıkarak, 20 Temmuz sivil faşist darbeyle devleti yukarıdan aşağıya yeniden dizayn sürecini tamamlayarak, faşist şeflik rejimini pekiştirmek istiyor.  Bunun için yerel seçimleri “beka sorunu” olarak gören faşist Cumhur ittifakı, seçimlerde devletin olanaklarını seferber ederek, tüm muhalefeti “ gayri milli, terörist, hain “ vb ilan ederek, Kürt düşmanlığını körükleyerek  yerel seçimlerde  başarıyla çıkmayı düşlüyor.
Cumhur ittifakının karşısına yakın dönemde MHP’den kopanların oluşturmuş olduğu faşist ırkçı devrim ve Kürt düşmanlığı ve devleti koruyup kollamada Cumhur ittifakından hiçte farklı bir kulvarda durmayan İYİ Parti ile–Ki bir çok konuda Cumhur ittifakına omuz vermiş, yerel seçimlerde Iğdır ve Ahlatta HDP’nin  kazanmaması için açıktan Cumhur İttifakına destek vereceğini açıklamış İYİ Partinin  içinde yer aldığı “Millet İttifakına” batı kentlerinde HDP’nin fiili olarak   destek vereceği tutumu ne demokrasiye  nede özgürlük savaşımına katkı yapar-  yine faşist gericileri yerellerde aday gösteren, demokrasi ve özgürlük sorunları söz konusu olduğunda Cumhur İttifakına payanda olmaktan geri durmayan, devleti koruyu-kollamada, devrim ve Kürt düşmanlığında faşizme koltuk değneği rolünü oynayarak yığınların gazı alıp sisteme bağlayan  CHP’nin önderlik ettiği “Millet ittifakı” sürülmektedir. Yani yıllardan bu yana amaçlanan iki partili seçim sistemi içinde emekçiler boğulup alternatifsiz kılınmaya çalışılmaktadır.
Yakın dönemde yaşanan genel seçimlerde HDP’nin şemsiyesi altında oluşturulmuş ve emekçiler için demokratik ve ilerici bir alternatif olan, kurulu düzenden kopuşu hızlandıran emek ve demokrasi bloku önemli başarılar elde etmişti. Yıllardır aşılamayan yüzde 10’luk seçim barajı, devrimci-demokrat-sosyalist ve ilericilerin seçim blokuyla aşılmış ve HDP parlamentoda 3. Güç konumuna gelmişti. Bu durum hem işçi ve emekçiler, hem de devrimci-demokrat, Alevi ve Kürt emekçileri arasında önemli bir moral motive sağlamıştı.
Şunun altını birkez daha çizmek gerekiyor ki, HDP ne devrimci ve nede sosyalist bir partidir. Ama mevcut halde açık alanda devrimci-demokrat, ilerici ve Kürt yurtsever muhalefeti esas olarak etrafında toplamış, demokrat sistemin sinir uçlarına dokunan, kurulu sistemi yerinden oynatan bir partidir.  Nitekim HDP’ demokrat reformist bir parti olsa bile, devlete dokunan, eşitlik, özgürlük istemleri, ezilen ve sömürülenlerin taleplerini  savunmakla faşist karşı devrimin hedefi olmuştur.
Elbette değişik devrimci-demokrat güçler kendi çizgileri doğrultusunda faşist diktatörlüğe karşı savaşım yürütüyorlar. Neki bu güçlerin savaşımı hem dağınık, hem kitlesel karakterden uzak bir konumda. Böyle olunca devrimci-demokrat-sosyalist ve Kürt yurtsever güçlerin asgari müştereklerde bir arada bulunmalarını, güç ve eylem birliği içinde güçlerini birleştirip ortak düşmana karşı birlikte hareket etmelerini gerekli kılıyor. Başka türlü faşist dinci kuşatmayı yarmak, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önündeki engelleri  kaldırmak bir yerde güçleşiyor.
Faşist AKP-MHP iktidarı 20 Temmuz darbenin ardından devleti Türk İslam sentezi temelinden yeniden dizayn etmek için, HDP’yi kriminalize ederek, devrimci-demokrat-sosyalist ve Kürt yurtsever güçlerin ortak paydada buluşup birleşik bir savaşım içine girmesini önlemeyi hedefliyordu. Nitekim 2005de başlayan ve daha sonraki yıllarda artarak süren başta Kürt özgürlük hareketi olmak üzere diri-direnen demokrat-devrimci güçlere ve bunun başını çeken HDP- DBP belediyelerine kayyum atanması, meclis üyelerinin, muhtarların görevden alınması, eş başkanları vekiller ve  binlerce HDP kadrosunun tutuklanıp zindanlara kapatılması yada sürgüne gitmek zorunda kalması, Öcalan’a yönelik  katı tecrit uygulanması, Kürt direnişine  yönelik saldırılar, katliamlar, kirli savaşın derinleştirilmesi, Efrinin işgali, ve diğer Kürt kentlerinin kuşatma altına alınması vb. yerel seçimlerde HDP’nin hem batıda ve hem de Kürdistan da güçlü bir yerel seçim çalışması yapmasını dayatıyordu.
Seçimlerde emekçielr için devrimci-demokratik alternatifin yükseltilmesi zorunludur
HDP’ye yönelik topyekün faşist baskı ve kuşatmanın arttığı koşullarda yerel seçimler silkinip ayağa kalkmak ve iki faşist gerici klik arasına sıkıştırılmaya çalışılan emekçi yığınlara demokratik-devrimci ve emekten yana, emek ve demokrasi seçim blokunun alternatif olarak yükseltilmesi herşeyden önem taşıyordu.
Neki HDP yönetimi yerel seçimlerde Tüm Türkiye’yi kucaklayacak demokrasi , eşitlik ve özgürlük istemlerini bayraklaştıracak, faşist Cumhur ittifakını darbeleyip, gerici faşist Millet ittifakının demokrasi ve halk düşmanı  peçesini aşağıya indirmek ve bağımsız devrimci-demokratik politik duruşu ortaya koyamadı. Seçim taktiğini, Kürdistan da kayyumlarla gasp edilmiş belediyelerin a  yeniden kazanılması ve yeni belediyelerin buna eklenmesi biçiminde sığ ve  HDP’yi Türkiyen’in her yerinde emekçileri ve devrimcileri kucaklayıcı bir hatta oturtamadı. İstanbul, İzmir, Adana, Gaziantep, Adıyaman( bunlara Mersin, Ankara, Urfa’nın da eklenebileceği belirtiliyor)  gibi HDP’nin önemli bir oy potansiyeli olan büyük kentlerde, yerel seçimlerde belediye başkanlığına aday göstermeyerek başka partilerinin desteklenmesi için seçmen kitlesinin serbest bırakılması, bugüne kadarki iddialarına gölge düşürücü olduğu gibi, burjuva düzen partilerinde kopan emekçi yığınlara güvensizlik taşımıştır.
Faşist Cumhur ittifakının geriletilmesi ve darbelenmesi “Millet ittifakı” yada şeriatçı SP gibi demokrasi ve özgürlükler düşmanı dinci partilerin desteklenmesini gerektirmez. 
 Yine HDP’nin batıda öne sürdüğü “nasıl olsa seçimleri kazanmayacağız o halde kötünün iyisini destekleyelim” yaklaşımı tamamıyla emekçiler için bağımsız devrimci-demokratik politik duruştan uzaklaşan pragmatik tutumdur. Üstelik Faşist Cumhur ittifakının karşısındaki Millet İttifakı ne demokrat ve   nede devletin temel politikalarına dokunan bir konumda. Millet ittifakı ile Cumhur ittifakının devleti savunma, bağımsızlık, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve Kürt sorununda hiçte farklı bir konumda bulunmuyorlar. Al birini vur ötekine. Durum böyle olduğu halde HDP’nin gerici faşist Millet ittifakını demokrasi güçleri içinde görerek  hem kendi savlarını boşa çıkarmış ve hem de devrimci-demokrat ve emekçiler saflarında hayal kırıklığı yaratmıştır.
  HDP’nin batıda büyük kentlerde belediye başkanlığına aday göstermeyen ve fiili olarak kendisini  hiç bir biçimde kala almayan, her daima faşizmin koltuk değnekçi rolünü oynayan  CHP’yi   fiili olarak desteklemesi, demokrasi savaşımına güç verme yerine, düzenden kopan yığınların düzen partilerine dönmesini sağlayarak, eşitlik ve özgürlük mücadelesine zarar verecek ve yığınları iki faşist gerici klik arasında gelgitlere mahkum edecektir.
Yerel Seçimlerde Neden HDP Desteklenmelidir?
Genel olarak yerel seçimlerde faşist baskı ve saldırıları püskürtmek ve  halkların ortak paydada buluşmasını sağlamak için yerel seçim taktiğimiz  HDP’yi destekleme ve ortak seçim çalışmasına omuz vermek biçiminde olmalıdır. (Dersim de yerel seçim istisnası dışında) HDP’nin aday göstermediği büyük kentlerde belediye başkanlığında taktiğimiz, bağımsız devrimci politikamıza helal getirecek ve boşa düşürecek, emekçilere hatalı bilinç taşıyan ve Onları sisteme bağlayan resmi yada fiilide olsa, CHP ve Millet ittifakını destekleme biçiminde değil, tersine  teşhir ve tecrit ederek oy vermeme biçiminde olacaktır. Kitle savaşımının önünde emniyet supabı rolünü oynayan CHP desteklenerek yığınların düzenden kopuşu ve devrimcileşmesi asla sağlanamaz.
İstanbul, İzmir, Adana, Antep vb. gibi HDP’nin aday göstermediği büyük kentlerde taktiğimiz, devrimci-demokrat güçlerle ortak aday çıkarma yada varsa devrimci adayları destekleme biçiminde olmalıdır. Her durumda proletaryanın ve emekçilerin bağımsız politik duruşunda geriye düşülmemelidir.
Kürdistan da izlenmesi gereken taktik  AKP-MHP faşisit “Cumhur  ittifakı” ve CHP-İYİ Parti “Millet İttifakı”nın ortaklaştığı Kürt direnişini ezip dağıtma , kazanımlarını tümden yok etme ve batıda olduğu gibi Kürt kentlerinde devlet egemenliğini pekiştirme ve kayyum saldırılarını boşa çıkarma amaçlı olmalıdır. Buradan hareket ettiğimizde Kürdistan da demokrat-ilerici güçleri kucaklayan bir eylem birliği izlenmeli, ben merkezci-grupçu tutumlardan uzak durulmalıdır.
Bu konuda HDP daha hoş görülü ve geniş kesimleri kucaklayıcı olmalıdır. Kürt partilerle  ittifakın yalanması yerel seçimler için olumlu olmuştur. Bilindiği üzere “ben dedim oldu “yaklaşımı küskün  ve kırgınlıklara yol açtığı gibi, aynı zamanda değişik bölgelerde kitlelerin eğilimleri dikkate alınarak hareket edilmelidir.  PKK’nin izlemiş olduğu hatalı politikalar bazı alanlarda Kürt emekçileri arasında bir küskünlük ve kırgınlık yaratmış. Bu genel seçimlerde HDP’nin bu alanlarda oy kaybı biçiminde sandığa yansımıştır. Tüm bunlara dikkate alınarak fedakarlıkta sınır tanımayan Kürt emekçilerinin bu küskünlüğü ve kırgınlığı dikkate alınarak hareket edilmeli ve  yerel seçim sürecinde halka yönelik sıkı bir çalışma pratikleştirilmedir. Güven ilişkilerinin pekişmesi ve faşist kuşatmanın yarılması için buna çok fazla ihtiyaç olduğunu unutmayalım.
Dersim yerelinde grupçuluk ve dayatmacılık aşılmalıdır
Dersimde yerel seçimlerde izlenen metot yeniden gözden geçirilerek burada SMF ile HDP ortaklaşmayı yakalamalıdır.   Eğer herşeyden önemlisi emekçi yığınların devrim ve demokrasi istemleri ise, yaklaşım bunun üzerinde bina edilmelidir. Dersim yerelinde aday belirlenmesinde SMF ile HDP arasında yaşanan tartışmalar HDP’nin dayatmacı tutumu nedeniyle olumsuz sonuçlanmış ve burada seçime bölünmüş olarak girilmektedir. HDP dayatmacı ve ben merkezci yaklaşımından vaz geçerek, SMF ile ortaklaşmanın yollarını aramalıdır.
Bizce M.Fatih Maçoğlu’nun önderliğinde Ovacık belediyesinde önemli bir halkçı belediyecilik örneği yaşanmıştır( Maçoğlunun SMF tarafında Dersim merkezinde belediye başkanlığı için aday gösterilmesinin ardında yurtsever cenahtan kirli bir kampanya başlamıştır. Bu devrimciliğe, yurtseverliğe yakışmayan kirli ve kara propagandayı lanetliyoruz. Bende olmayan ve benim gibi düşünmeyen  Kürt düşmanı, halk düşmanı vb. sıfatlarının kullanılması, aslında devrimci ahlak ve değerlerden yeterince nasiplenilmediğini gösterir. Hatta bu kirli kara propaganda kervanına HDP’li bazı milletvekili ve yöneticilerin de katılması, yurtsever saflarda nasıl bir akıl tutulmasının olduğunu gösteriyor. CHP-İYİ pati ittifakına oy verme çağrısına bu kadar eleştirel bakmayanların Maçoğlunun adaylığına cepheden saldırıya geçmeleri bu kesimin ne kadar ilkesiz ve tutarsızlık içinde olduğunu gösterir başka birşeyi değil) .   Tüm faşist baskı, kuşatma, tehditlere karşın kısa dönemde olsa, yerelde halkçı politikaların pratiğe geçirilmesi mümkün olabilmektedir. Bu durum haliyle kitlelere dokunma ve onların arasında devrimcilere-sosyalistlere, sevgi ve sempati, moral –motive yaratmak bakımından önemli bir  işlev görmektedir.
 Elbette yerel yönetimler son tahlilde  merkezi devletin denetiminde. Ama öylede olsa yerel iktidarlar halka hizmet anlamında küçümsememek gerekiyor. Çünkü yerel iktidarlar ; gıda dan suya, toplu taşımacılıktan kültür sanat faaliyetine, kısacası  söz, yetki, karar halka şiarının pratikleştirilmesin de  önemli toplumsal rol oynuyor. Buda devrimcilerin, halka temas etmesinde, Onlarla bağ kurmasın, inandırıp ve güven kazandırmasın da küçümsenmez etki yapacaktır.
Geçmişte Fatsa, Diyarbakır, Ağrı ve yakın dönemde Dersim-Ovacık deneyimleri unutulmaması gereken  örneklerdir.
Buradan hareket ettiğimizde devrimci hareketin güçlü olduğu  ve devletin sistemli baskı ve saldırısı altında olan Dersim ve ilçelerinde yerel seçimlerde, SMF ve HDP eylem ve güç birliğini sağlamaları ve seçimlere ortaklaşa  girmeleri gerekiyor. HDP grupçuluktan ve dayatmadan uzak durarak  Dersim merkezde Maçoğluğu aday göstermeli ve ilçelerde  kim halktan daha fazla destek alıyorsa onların HDP ittifakı olarak yerel seçimlerde aday gösterilmesi yerinde olacaktır. Bu konuda dayatmacı ve küçük burjuva kibir aşılarak, Dersim ve ilçelerinde devrimci demokratik güç birliği sağlanarak, SMF adaylarından bazıları HDP aday olarak seçimlere katılmalı ve bölünmüşlüğe son verilmelidir. Aksi halde SMF ve HDP’nin Dersim merkezi ve ilçelerinde seçimleri kaybetmeleri ve başka burjuva düzen partilerinin seçimleri kazanması kaçınılmaz olacaktır.
Dahası, Dersim emekçileri bölünmüş halin sona ermesini ve devrimci-demokrat güçlerin aynı hatta buluşmasını istiyor. Emekçilerin bu istemine ne SMF ve nede HDP ittifak güçleri sessiz kalamaz. Aksi halde Dersim yerel seçimlerinde kim yada kimler, ben merkezci-grupçu, eylem ve güç birliğinden uzak dayatmacı davranırsa, emekçiler sandıkta bunlara gereken tutumu alarak oy vermemeli ve yerel seçimlerde emekçilerin çıkarlarını önde tutan belediye başkanlarını desteklenmelidir.
Bütün bunların bir sonucu olarak kitlelerin faşist gerici dinci düzen partilerinden kopuş sürecinin kesintiye uğramadan sürmesi gerekiyor. Düzen partilerinden kopuş, ilk ama sembolikte olsa, HDP’ye ve bağımsız devrimci-demokrat adaylara verilecek oylarda bulacaktır.
Devrimci-demokrat, sosyalist ve ilerici güçler, Türkiye ve Kürdistan’ın politik gerçeklerini teşhir edebildikleri oranda, burjuva düzen partilerinin  yerelde vaat sahtekarlıklarını ve buraları nasıl birer rant kapısına dönüştürdüklerini açığa çıkarabilecektir. Bu konuda faşist baskı, yasak, gözaltı ve tutuklama terörüne rağmen, tek tek yada birleşik propaganda ajitasyon materyallerinin kitlelere ulaştırılması, sayısız ev, kahve toplantıları, sokak ajitasyonları, gece ve miting gibi etkinlikler, ulaşıldığı her yerde ezilen ve sömürülen yığınların uyandırılmasın da önemli rol oynayacaktır. Kitlerle tarafından sıcak ilgi ve beğeniyle karşılanacak bu seçim çalışmaları aynı zamanda saflarda atıl halde çıkışı sağlayacak, komünist ve devrimci-demokrat güçlerin ortak iş yapma yetenek ve becerilerini de ilerletecektir. Buda dağınıklığı aşmak ve güçleri toparlamak bakımında önemli bir kazanım sayılmalıdır.
Seçim çalışmalarının son surat devam ettiği sırada, devrimci-demokrat güçlerin seçim çalışmalarına yönelik polis ve gözaltı-zindan saldırıları tüm hızıyla sürüyor. İşçilere, emekçiler, Kürt ulusuna karşı dizginlerinden boşanmış faşist baskı uygulayan AKP-MHP faşist diktatörlüğü, Onların öncülerine karşıda aynı şeyi, ama daha çıplak bir şekilde gerçekleştiriyor. Bu politik gerçeklik yığınlar nezdinden bir kez daha şeflik rejimine karşı birleşik savaşımın zorunluluğunu gösteriyor.
Sonuç olarak yerelde iktidar olunsa bile, merkezi devlet, işçi ve emekçilerin örgütlülüğüyle yani devrimci halk ayaklanmasıyla  yıkılmadan, kazanımlar kalıcı olmayacaktır. İşçi ve emekçi yığınların yaşamlarının her bakımdan düzeltilebilmesi için, sermaye iktidarı son bulmalı; işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin mülkiyetine el konmalı, yaratılan zenginliklerin kaynağını alıp götüren emperyalist tekellere ve devletlere bağımlılığa son verilmelidir.  
Bilindiği üzere faşist AKP iktidarı son 17.yılda bir dönem Gülen Cemaati, şimdi MHP-Generaller ile ittifak içinde önce parlamenter faşizmi  daha sonrasında şeflik rejimini uygulayarak işçi sınıfı, emekçi yığınlara ve Kürt ulusuna yönelik sürekli faşist baskı ve saldırı uyguladı. OHAL rejimini süreklileştirerek binlerce çalışanı işten attı, onbinleri zindana kapattı, grev ve direnişleri yasakladı, sendikaların altını oydu, gözaltı terörü ve zindanla korku imparatorluğunu büyütmeye çalıştı. Dini gericiliği topluma dayatarak ilerici ve devrimci fikirlere yasak koydu. 82 faşist anayasasının faşist çemberini  KHK’lerle  ve yeni faşist yasalarla daha çok sıkmaya çalıştı. 2015de itibaren kirli savaşı yeniden canlandırarak, polis ve jandarmaya  öldürme yetkisi vererek, devrimci ve Kürt direnişçilerinin kırılması için, Suriye Kürdistan’ın da İsrailvari  yayılma seferberliğine girişerek, eşitlik, özgürlük ve hak alam mücadelesini ezmeye çalıştı.  
Dahası işçi ve emekçilerin, sınıfsal çıkarlarını ifade edebilmesi ve bu doğrultuda politikaya karışabilmesi için temel politik hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde değil, gerçek ve tam olarak sağlanması gerekir. Kuşku yok ki bütün bunlar, ancak ve ancak egemen sınıfların ekonomik ve politik düzenlerine son vererek gerçekleşebilir. Bunlar işçi ve emekçi halkların kendi iradesiyle ve kendisini ifade edecek temsilcilerinden oluşan, işçi ve emekçi hak konseyleri iktidarının kurulmasıyla güvenceye alınabilir.
Kürt ulusunun boynuna geçirilmiş bağımlılık zinciri kırılmalı, kirli savaşa son verilmeli, PÖH, JÖH dağıtılmalı , Koruculuk kaldırılmalı, zoraki birlik bozularak gönüllü birliğe ulaşmak için Kürt ulusuna kendi kaderini özgürce belirleme hakkının tanınması gerekir.
Faşist AKP-MHP Faşist Cumhur İttifakına Oy Verme Hesap Sor:
Faşist diktatörlüğün öncü partisi AKP-MHP kafatasçı faşist çeteleri de yanına alarak, halklarımıza kirli savaşı ilan edip, işçi ve emekçilere ve hak arayanlara azgınca saldırmak için iktidarlarını yerle seçimlerde başarıyla çıkmak için, oy istiyor. Kendinden olmayan herkese düşman olan, vurguncu-talancı-emekçilere yoksulluk ve sefaletten başka bir şey vermeyen Türk İslam sentezci iktidarı pekiştirmeye çalışan, tek kişilik Şeflik rejimini güçlendirmeyi amaç edinen Nazi tipi faşist ırkçı partisi MHP katiller sürüsünü toparlayarak devlet içinde yetkilere vererek, olası bir devrimci halk hareketine karşı sermayenin vurucu gücü olarak hazırlanıyor. İşçilere, emekçilere, devrimci ve Kürtlere daha fazla saldırının öncüsü olan  emperyalizmin uşağı faşist Cumhur ittifakına oy verme, hesap sor.
 Burjuva reformcu gerici CHP-faşist ırkçı İYİ Parti Millet İttifakını Teşhir ve Tecrit Et Oy Verme
Sosyal demokrat geçinen CHP, kurulu düzeni , serbest piyasa ekonomisini, özelleştirme , Kürt sorunu ve demokrasiyi savunmada emperyalizm karşı durmada  diğer burjuva düzen partilerinden geri kalmayarak işbirlikçi tekelci kapitalist düzeni kutsuyorlar. İşçi ve emekçileri bazı küçük reformlarla aldatarak devrimci halk hareketini engellemeye, kapitalist düzenini ayakta tutmaya çalışıyor. Dahası faşizmle uzlaşıyor, terörü bitirme adı altında ve Kürt ulusuna yönelik işgal ve ilhak saldırılarında faşizmle işbirliği yapıyor. Toplumsal sorunların çözümünü daha çok sağ ve dinci politikalarda bulmaya çalışıyor. Nitekim belediye başkanı adaylarının bir çoğu sağdan devşirilmiş kadrolardan oluşması da bu gerçeği gösteriyor.
Yakın dönemde MHP’den kopanların oluşturduğu İYİ Parti, demokrasi, özgürlük ve Kürt sorunu söz konusu olduğunda  AKP-MHP’den çok farklı bir hatta durduğu söylenemez.  Terörün ezilmesinde ve  Kürdistan da yürütülen kirli savaş ve Suriye-Irak Kürdistan’ının T.C ordusunca işgal edilmesine en aktif destek olan İYİ Parti olmuştur.
Keza, HDP’yi terörüyle eşitleyerek, her adımda Cumhur İttifakıyla aynı hatta durması, HDP’nin büyük kentlerde belediye başkanlığında aday göstermesine bile tahammül edemeyen, emperyalizme tutum almayan, özelleştirmeleri savunan  ve Iğdır ve Ahlatta HDP’nin kazanmaması için Cumhur ittifakını destekleyeceği çağrısı yapan faşist kafatasçı İYİ Partide demokrat ve halkçı bir tutum beklemek havanda su dönemeye benzer. Buradan hareket ettiğimizde ilkesiz, pragmatik ve tamamıyla devleti savunma zemini ve iktidar bir adım daha yaklaşma hedefi üzerine oturan Millet ittifakı gerici faşist ve halk düşmanı karakteri, emekçilerin sahte demokrasi ağusuyla zehirlenmesine geçit vermemek adına faşizmin koltuk değneği rolünü oynayan CHP-İYİ Parti Millet İttifakına Oy Verme  Teşhir ve Tecrit Et Hesap sor ;
Yıllardan bu yana emekçileri oy deposu olarak gören faşist gerici halk düşmanı BBP, dinci gerici SP, BTP ve Nasyonal Sosyalist Vatan Partisine Oy Verme hesap Sor. Burjuva düzen partilerine verilecek her oy emekçilere devlet terörünün, soygun ve talanın, işsizliğin ve enflasyonun artmasına yarayacak ve umutsuzluğu artıracaktır.
 O halde: faşist dinci gerici ve reformcu düzen partilerine oy yok, oyumuzu halkların eşitliği ve özgürlüğü için  HDP’ye Oy Ver, HDP’nin adayının olmadığı yerde  bağımsız devrimci adayları, devrim ve sosyalizm programını destekle.
Şubat-2019
HALKIN BİRLİĞİ


8 Ağustos 2016 Pazartesi

Darbe, bıçak, boğma… Köprüde öldürülen Harbiyelinin ailesi isyan etti..!

Darbeİzmir’de yaşayan Tekin Ailesi, 15 Temmuz sonrası çocuklarından 12 gün haber alamadı. Yalova’da kampta olduğunu sanan aile, ardından cezaevine konmuş olabileceğini düşündü. Fakat hiçbir listede adı bulunmadığı için morgları gezerek, isimsiz cesetleri taradı. Nihayet, 27 Temmuz’da oğullarının tanınmaz haldeki cesedini morgda bularak, İzmir’e götürdü. Tekin’in cenazesi, İzmir’de selasız şekilde toprağa verildi.
Tekin’in ablası Mehtap Tekin’in verdiği bilgiye göre, İstanbul Yeşilköy’deki Hava Harp Okulu 2. sınıfta okuyan Murat Tekin, 15 Temmuz günü, eğitim için Yalova’ya götürüldü. Ancak daha sonra Tekin’in de içinde bulunduğu askeri öğrenciler ‘Tatbikat var’ denilerek, otobüsle Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yola çıkarıldı. Otobüs köprüye yanaşırken; etrafı vatandaşlarca çevrildi. Askeri öğrencileri polisler kurtarıp bölgeden uzaklaştırırken; Tekin ve iki arkadaşı kalabalığın içinde kaldı.
DARBE, BIÇAK, BOĞMA
Hürriyet’ten İsmail Saymaz’ın haberine göre; o akşama ait kamera görüntülerinde, Murat Tekin’in öldürülmeden hemen önce kalabalık içinde şaşkın halde etrafına bakındığı görülüyor. Tekin’in hemen sonra yardım için bir arkadaşına doğru yürüdüğü düşünülüyor. Ve genç harbiyelinin burada öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Otopsi tutanağında ölüm nedeni, ‘vücutta yaygın darp, kesici delici alet yaraları ile boyun baskısı ve ağız burun kapanmasına bağlı boğulma’ gösteriliyor.
Abla Mehtap Tekin, kardeşinin kandırılarak köprüye götürüldüğünü, kimseye ateş açmadığını ve hain olmadığını belirtti. Kardeşinin ölümüne yol açanlardan şikayetçi olduğunu ifade eden Tekin, şöyle devam etti:
‘HALK AYAKLANDI, CANLI BOMBA VAR DENİLEREK GÖTÜRÜLMÜŞ’

“En son 12 Temmuz’da görüşmüştük. Bana ‘Abla çok mutluyum, tek başıma uçuşa seçildim’ diye yazmıştı. Pilot olacağına seviniyordu. Olaylar olunca kendisine ulaşamadık. Biz Yalova’da kampta olduğunu sanıyorduk. ‘Halk ayaklandı, canlı bomba var’ denilerek, götürülmüş. Çocuklar otobüste uyuyormuş. Halk otobüsün camını kırınca uyanmışlar. Biri ‘Çocuklar inin, size bir şey olmasın’ diye bağırıyor. Duyumlarımıza göre çevik kuvvet ekipleri geliyor. Öğrencileri kurtarıp götürüyor. Kardeşim ve iki arkadaşı kalıyor. Murat, bir arkadaşının linç edildiğini gönüyor. Kardeşim şaşkın halde bakınıyor. Sonra da arkadaşına doğru gidiyor ve orada öldürülüyor.”

'Darbe ayrıştırır, demokrasi barıştırır'

'Darbe ayrıştırır, demokrasi barıştırır'15 Temmuz darbe girişimi ardından Meclis'te 3'üncü parti konumunda bulunan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP), Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından hedef gösterilerek, dışlanmasına tepki gösteren aydın, gazeteci, yazar ve akademisyenler 113 kişinin imzaladığı bir açıklama yaptı.
Aralarında Rıza Türmen, Hasip Kaplan, Esra Mungan, Ahmet Telli, Ahmet Ümit, Akın Birdal, Levent Tüzel, Nuray Sancar, Oya Baydar Cezmi Ersöz, Eşber Yağmurdereli, Jülide Kural, Melda Onur, Şebnem Korur Fincancı gibi isimlerin imzası olduğu açıklama, "Darbe ayrıştırır, demokrasi barıştırır" başlığı ile yayınlandı.
Bildirinin tam metni şöyle:
"Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Meclis Başkanı, Sayın muhalefet partileri başkanları, bombalanan Meclis'in dört parti grubu da darbe girişimine karşı açık tavır aldı. Cumhurbaşkanlığı makamında, TBMM'de, meydanlarda meclisin üçüncü büyük grubu HDP dışlanıyor. Demokrasi için beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu dönemde, söz konusu yaklaşım alenen ayrımcılık yapmak değil mi?
"Siyasi liderlerin söz konusu ayrımcı tutumu, medyanın da aynı yaklaşım doğrultusunda dışlayıcı yayın yapmasına yol açıyor, toplumdaki kutuplaşmaya hizmet ediyor. Parlamenter demokrasiye ve milletin egemenliğine sahip çıkılması gereken, içinden geçtiğimiz kritik süreçte, sizleri sorumlu davranarak bu ayrımcı yaklaşımı terk etmeye, ülkeyi çoğulcu yapısıyla ve bütün renkleriyle kucaklamaya davet ediyoruz."
Bildiriye imza atan 113 isim şöyle:
Ahmet Şık, Ahmet Telli, Akın Birdal, Ali Haydar Konca, Ali Nesin, Arif Ali Cangı, Aslı Biçen, Aslı Telli Aydemir, Atilla Güney, Aydın Selcen, Ayla Tokmak, Ayşe Başar, Ayşe Erzan, Ayşe Günaysu, Ayşe Semiha Baban, Bahadır Altan, Baskın Oran, Bilge Selçuk, Burak Kalpaklıoğlu, Bülent Atamer, Celal Ay, Celal Yıldırım, Cevat Öneş, Cezmi Ersöz, Çiğdem Özbaş, Doğan Bermek, Emel Kurma, Ercüment Gürçay, Erdal Karayazgan, Erdoğan Aydın, Esra Mungan, Eşber Yağmurdereli, Ezgi Başaran, Fethiye Çetin, Firdevs Tatlı, Gaye Boralıoğlu, Gençay Gürsoy, Gülnur Aksop, Gülseren Onanç, Gülten Kaya, Hacer Ansal, Hakan Öztürk, Hakan Tahmaz, Halime Güner, Haluk İnancı, Haluk Kaya, Hanife Aliefendioğlu, Hasan Ali Kemal, Hasip Kaplan, Hülya Gülbahar, Hüseyin Demirdizen, Hüsnü Öndül, İbrahim Kaboğlu, İsmail Başaran, İsmail Beşikçi, Jaklin Çelik, Jülide Kural, Kadir Akın, Koray Çalışkan, Levent Akçasu, Levent Tüzel, Mebuse Tekay, Mehmet Güleryüz, Melda Onur, Meral Camcı, Meryem Koray, Murat Akgündüz, Murat Çelikkan, Murat Özgünay, Murat Özyüksel, Müge Sökmen, Orhan Esen, Nazım Alpman, Necmiye Alpay, Nesrin Nas, Nuray Sancar, Nurcan Baysal, Orhan Karakoyun, Orhan Silier, Osman Kavala, Oya Baydar, Oya Ersoy, Oya Özarslan, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Pınar Kılıçer, Rıza Türmen, Rona Aybay, Salman Kaya, Sefa Feza Arslan, Selahattin Nesipoğlu, Sema Bayraktar, Semih Sökmen, Semra Somersan, Servet Demir, Sevil Demirci, Seyfi Öngider, Süleyman Eryılmaz, Şahika Yüksel, Şebnem İşigüzel, Şebnem Korur Fincancı, Tahsin Yeşildere, Tatyos Bebek, Tuna Altınel, Tuncay Birkan, Turap Günay, Turhan Ata, Ümit Kıvanç, Yusuf Alataş, Yüksel Selek, Zeki Kılıçaslan, Zelal Ekinci, Zeynep Tanbay, Ziya Halis.

8 Haziran 2016 Çarşamba

3 GÜNDE KAZANDIĞI PARA SADECE 15 TL


  Halkların Köprüsü Derneği’nin hazırladığı rapor, ülkelerindeki savaştan kaçan Suriyeli mültecilerin nasıl emek sömürüsüne maruz kaldıklarını ortaya koydu. Bu mültecilerden biri olan 3 çocuk annesi Huriye Hasan’ın, sigortasız olarak metresi 1.5 TL karşılığında yaptığı gelinlik işlemesi işinden 3 günde eline geçen para sadece 15 TL.
Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı mülteci sayısı 3 milyonun üzerinde. Bu mültecilerin 250 bini AFAD kamlarında barındırılırken, geriye kalan 2 milyon 750 bini ise Türkiye metropollerinde yoğun hak ihlali ve emek sömürüsü altında yaşamaya tutunma uğraşı içerisinde. Suriye’de yaşanan iç savaş ve DAİŞ vahşetinden kaçarak Türkiye’ye gelen mültecilerin oldukça büyük bir bölümü İzmir’e yerleşmiş durumda.
İzmir Halkların Köprüsü Derneği’nin 99 mülteci aileden 112 kişi ile yaptıkları görüşme sonucu hazırladığı Mültecilerin Çalışma Hayatına Dair Saha Araştırması Raporu, mültecilerin yaşadığı hak ihlalleri ve emek sömürüsünü de gözler önüne serer nitelikte.
Her 5 mülteci çocuktan 1 çalışmakta
Raporda görüşülen 112 kişinin 1’i kız çocuğu olmak üzere 3’ü kadın, 26’sı erkek çocuğu olmak üzere 109 kişi erkek. Görüşülen bu hanelerde yaşayanların ise 143’ü kadın, 130’u erkek ve 295’i de çocuk.
Bunlardan ise sadece 127 kişi çalışıyor. Her 5 kişiden ancak birinin çalıştığı anlaşılan görüşülen bu mülteci ailelerin okul çağında 130 çocuğu var ve bu çocukların 29’u okul okumak yerine bir işte çalışır durumda. Çalışan toplam 93 kişinin ise hiçbirinin ne iş sözleşmesi var nede iş güvencesi ve sigortası.
Mülteciler işten atılmaktan korkuyor!
Çalışmakta olan bu 93 kişiye ‘İşyerinde ne gibi sıkıntılar yaşıyorsunuz?’ şeklinde yöneltilen soruya cevap veren 58 kişinden 37’si ‘aynı işi yaptığı diğer çalışanlardan daha az ücret aldığı’, 35’i ‘iş güvencesi olmadığı ve her an atılabileceğini’, 26’sı ‘dil ve iletişim sorunu yaşadığını’, 17’si ‘hor görülme, ayrımcılık ve hak ihlalleri ile karşılaştığını’, 12’si ‘ücretini düzenli alamadığını’, 10 kişi ise ‘sağlıksız koşullarda çalıştığını’ kaydetti.
Yine görüşülen bu mültecilerden 11’si ayrımcılık ve hak ihlallerini ‘üstlerinden’, 7’si ‘çalışma arkadaşlarından’, 4’ü ‘müşterilerden’, 6’sı ise ‘işverenden’ gördüğü yanıtını verdi.
Üç günlük emeğin karşılığı: 15 TL
Raporda yer alan görüşülen kişilerden biri Halep’ten 3 yıl önce İzmir’e gelen 3 çocuk annesi Huriye Hasan (34). Türkiye’de mülteci olduklarından dolayı emeklerinin sömürüldüklerini dile getiren Hasan, sigortasız olarak evde metresi 1.5 TL karşılığında gelinlik işlemesi yaptığını ve üç günde yapabildiği toplam 9 metre iş için 15 TL kazanabildiğini anlattı.
İki çocuğunun okula gitmesi ve ev kirasının 270 TL olmasından kaynaklı mecburiyetten bu işi yaptığını söyleyen Hasan, yine kız kardeşinin ise ailesini geçindirebilmek için 200 adet sigarayı 3 TL karşılığında sardığını dile getirmiş.
Emeklerinin sömürüldüğünün farkında olan, ancak çalışmaktan başka çareleri olmadığını söyleyen Hasan’ın tek isteği, savaşın sonlanması halinde bir an önce ülkelerine geri dönmek.
Sigortasız emeğimiz sömürülüyor!
Halep’ten 1 buçuk yıl önce İzmir’e gelen Mahmut Hüseyin (32) de Türkiye’ye geldiği günden beri çalıştıkları işlerinde emeklerinin karşılığını almadığını ifade ediyor.
Sigortasız çalıştırıldıklarını belirten Hüseyin, içinde bulundukları zorlu hayatı “3 çocuğum var. Ev kiram 300 TL. Aldığım maaş ancak ev kirası ve ev masraflarını karşılıyor. Evde başka çalışan olmadığından dolayı yaşamımızı geçindirmekte zorluk yaşıyoruz” sözleriyle dile getiriyor.

Hüseyin de tıpkı diğer mülteciler gibi ülkelerindeki savaşın bir an önce son bulup, topraklarına geri dönme umudu içerisinde

Düztepede Yakılan devrim Ateşi Emekçilerin Kavgasında Yaşıyor..!



    Bundan tam 40 yıl önce, 9 Haziran 1976 günü, iki devrimci ; İlhan Emre ve Mehmet Ali Özpolat, Gaziantep’in Düztepe semtindeki bir ihbar sonucu polis ve jandarmanın teslim olun çağrılarına silahlarıyla karşı durdukları ve direndikleri için katledildiler.
İlhan öğrenci, Mehmet Ali ise işçiydi Ama her ikisi de THKO-Halkın Kurtluşu militanlarıydı. Her iki devrimcide Gaziantep’te, THKO-Halkın Kurtuluşu örgütlenmesi için yoğun bir çalışma yürütüyorlardı.
Onların kaldıkları briket duvarlı ev, Turgut Bulut adlı bir hainin ihbarı sonucu polisler tarafından 8 Haziran 1976 tarihinde kuşatıldı. Teslim olmayı reddeden iki devrimci, örgüt belgelerinin düşmanın eline geçmemesi için silahlı direnişe başladılar. Gaziantep Zırhlı Tugay birliklerinin de katıldığı kuşatma ile evin etrafında birkaç çember oluştu. Direnişe destek olmak isteyen Gaziantep halkı da semtte toplanmaya, sloganlar atmaya başladı.
Yüzlerce polis ve askerin ağır silahlarla, tanklarla katıldığı operasyonu bizzat yöneten ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’du. Devlet; Düztepe katliamını haklı çıkarmak için, radyolarda , gecekonduda onlarca kişinin bulunduğu, bir kadının rehin alındığı, evin altında tüneller olduğu vb. gibi yalanlara başvurdu .. Oysa evin içinde yalnızca direnen iki devrimciden başka kimse yoktu.
İki gün süren yoğun çatışmada ilk katledilen İlhan Emre oldu. Çemberi yarmak isterken gece yarısı vuruldu. Evde tek kalan Mehmet Ali Özpolat direnişe devam etti, 9 Haziran günü o da eve açılan tank ateşiyle katledildi. Devrimcilere dışarıdan destek olan halktan bir işçi de askerler tarafından öldürüldü. Devlet, devrimcilerin silahlarından ve cansız bedenlerinden başka, işine yarayacak hiçbir şey bulamadı o evde.

Düztepe direnişi, devrimci hareketin teslimiyete karşı direnişin adı dönemin genç devrimcilerine, devrimcilere sempati duyan emekçilere velhasıl tüm mücadeleci güçlere ,direnme ruhunu aşıladı. Düzene cesaret ve militanlıkla karşı koymak gerektiğinin bayrağını açtılar ve İki devrimcinin koca bir tugayla iki gün boyunca baş eğmez ve ölümü hiçe sayan direnişle yürünmesi gereken devrimci yolu gösterdiler. Katledilmelerinin 40.yılında elde silah dilde devrimci şiarlarla ölümsüzler ordusuna kattığımız İlhan Emre ile Mehmet Ali Özpolat'ı saygıyla anıyoruz. 

Alman emperyalizmi Almanya Grup Yorumun Festivalde Çalıp söylemesine engel olmaya çalışıyor.


Engellemeye çalışılan festivalin yapılması için Grup Yorum üyesi İhsan Çibelik 6 gündür açlık grevinde...!!!
Alman emperyalizmin keyfi uygulamalarını ve baskılarını bir kez daha direnerek yamak birleşik savaşımla mümkündür.. Biliyoruz ki,
Grup Yorum Halktır ve Susturulamaz
Tüm emekçileri ve devrimcileri Gladbeck belediyesinin önünde açılan direniş çadırına destek olup dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

Yasaklar Sökmez Grup Yorum Susturulamaz...!

7 Haziran 2016 Salı

HDP Çocuk Cezaevlerindeki “Elektrik Parası Engelini” Bakana Sordu.



HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan çocuk cezaevlerine gönderilen radyolara “Elektrik parası engelini” Adalet Bakanlığı’na sordu.
“Adalet Bakanlığı’nın, mektupların, telefon kartlarının, su, elektrikli cihazlar gibi temel ihtiyaçların çocuklara ücretsiz sağlanmasına ilişkin bir çalışması bulunmakta mıdır?“
Kanun
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Çelik Özkan, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu hatırlattı.
67. maddesinde yer alan, çocuk/yetişkin ayrımı yapılmaksızın tüm mahpusları kapsayacak şekilde, televizyon ve radyo kanallarının denetimine ve bu cihazların mahpuslar tarafından satın alınmak zorunda olduğuna ilişkin hükümleri aktardı.
“1- Hükümlü, ceza infaz kurumlarında merkezi yayın sistemi bulunduğu takdirde bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir.
2- Merkezi yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilir. Bu cihazlar, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır.”
Yönetmelik
Önergede Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in 9. maddesinin 1 ve 3. fıkralarına da yer verildi.
"1- Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuz yedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir.
3- Aydınlatma dışındaki elektrik giderleri hükümlü tarafından karşılanır.
Sorular
Önergede yönetmelikte geçen elektrikli cihazların ücretsiz verilmediği ceza infaz kurumlarının hangileri olduğu, elektrikli cihazların ücret karşılığında verildiği kurumlarda maddi durumları yetersiz olan çocuk mahpusların ihtiyaçları nasıl karşılandığı soruldu.
Önergede yer alan bazı sorular şunlar…
*Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün ilgili yazısı doğrultusunda çocuk kapalı ceza infaz kurumları, çocuk eğitimevleri ve yetişkinlerin bulunduğu kapalı ceza infaz kurumlarında, yönetmelikte geçen ‘otuz yedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı, radyo’ gibi elektrikli cihazlar ücretsiz mi verilmektedir?
*Elektrikli cihazların elektrik ücretinin alınmaması hapishane idarelerinin inisiyatifi doğrultusunda mı gerçekleşmektedir? Bunun denetimi nasıl sağlanmaktadır?
*Çocukların faydalanacakları yayınların yararlı olup olmadığının inisiyatif dahilinde olması, yasal olan ancak hapishane idaresi tarafından yararlı olmadığı belirtilen bir yayının çocuk mahpuslara verilmemesi keyfi bir uygulama olacağından bunun denetimi nasıl sağlanmaktadır?
Ne olmuştu?
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) geçtiğimiz aylarda, 12 yaşındaki bir tutuklunun"Ses istiyorum. Burada kendi sesimden başka hiçbir şey yok. Müzik dinlemek istiyorum" sözleri üzerine beş radyo alarak cezaevine göndermişti.
Ancak cezaevi idaresi elektrikli radyoları "Bu çocuklara para gelmiyor. Elektrik parasını ödeyemezler" diyerek 15 gün sonra geri gönderdi.